Evet babacığım aradan tam 20 sene geçti. Sana ne yazayım ki! Senin
verdiğin mücadele daha değişik şekillerde devam ediyor. Birgün bana bu
işler silahla çözülmez masaya oturmak lazım demiştin. Ama halen silahtan
umut bekleyenler olduğu için zaman kolay geçmiyor. Hani derdin ya bu
kadarda olur mu anlamında “YUH BE!” İşte bu sözün bu süreçle örtüşüyor.
Gençlerin ölümüne çok üzüldüğünü bildiğim için onlardan sana
bahsetmeyeceğim. Mem û Zîn filminde Kürt ve Türk gençlerine hitaben
söylediğin sözlerin halen kulağımda çınlar. “İşte biz oralardan buralara
geldik” diye ama halen tam olarak gelemedik. Bırakmıyorlar namussuzlar
insan gibi yaşamayı bize. Düşünebiliyor musun halen bazı yetkili ağızlar
Kürtlerin dilinin olmadığını dahi söylüyorlar. Gene “YUH BE !” demek
geliyor içimden.
Babacığım, gazetede yazdığın yazıları kitap haline getirdik ve ara
sıra onları okuyorum ve halen bazı yazılarının günümüzde de geçerli
olduğunu görüyorum. Hüseyin öldürüldüğünde çok üzülmüş ve ben senin
yerine de yazarım demiştin. Şimdi gazetede çalışan çocukların her türlü
olumsuzluğa rağmen sizlerin de yerine yazmaya çalışıyor. Halen gazeten
baskı altında ve çocukların cezaevlerinde bulunuyor. Kürtçe hükümet
tarafından kullanılırken biz Kürtler kendi dilimizi halen
kullanamıyoruz. Torunun Asiwa’da içinde “w” olduğu için kimlik sahibi
olamadı. İnsan olmanın iki önemli şartı olan kimlik ve dil sorunu hala
devam ediyor. Gene senin yerine “YUH BE !” demek geliyor içimden.
Bizlere o kadar güzel şeyler yaşattın ki ne kadar zorlu da olsa
yaşama bağlı kalmamızı sağladın. Güçlü, iradeli ve haklı davana sahip
çıkma yolundaki sabırlı mücadelen benimde yaşama olan saygımı kazandırdı
ve onunla beraber gelen sevgi denizi. Sevginin en güzel anlarını
seninle olan kısa beraberliğimizde doya doya tattırdın. Bir babadan
ziyade arkadaşça yaklaşımın bir yerde de insanların birbirini
sevmelerini gerektirdiğini hissettirdin. Bu duyguyu bana verdiğin için
sana ne kadar teşekkür etsem azdır…
Bir gün Bostancı pazarından bir genç hamal ile beraber gelmiştin,
sebzeleri itina ile yerlerine koyarken bir yandan da yemek hazırlıyor o
genç çocukla Kürtçe konuşuyordun. Onunla konuşurken çok heyecanlı ve
sevgi doluydun. Genç çok utangaç biriydi. Ona sofra kurdun. Yemek
yedikten sonra giden gencin arkasından çok hüzünlendin ve gözlerin dolu
dolu oldu bu anı seninle hayatımda iki defa yaşadım bir babaannemin
ölümünde ve bir de Faik amcamın katledilişinde. Sonra bana dedin ki
oğlum bu çocuk Serhat şehirlerinden buralara gelmiş ailesine katkı
sunmak için çalışıyor. Bugünlerde de aynı şeyleri yaşıyoruz babacığım
fazla değişen bir şey yok. Şimdi selpakçı, boyacı, sucu ve tartıcı
çocuklar var. Gençlerimize bunu reva görenlere de “YUH BE !”
Kulaklarımda o güzel gülmelerinin sesini duyuyorum. Yalnız
gülmelerini mi? O güzel mizahi anlatımların, bir ders niteliğindeki
fıkraların. Acılı yaşamında bize acıyı göstermemek için çok fedakârlık
yaptın. Zorlu yaşamı bizleri güldürerek kolaylaştırdın. Nevala Kasaba
şiirinde söylediğin gibi zalimlerin lügatlarında ki temizlik üzülerek
söyleyeyim ki devam ediyor. Kazan vadisi ve Roboski ve diğerleri acımızı
daha da derinleştiriyor. Kürdistan’daki toplu mezarlardan kemikler
çıktıkça bu nasıl insanlık diye sorguluyorum ama bir sonuç
çıkartamıyorum. Demek ki insan gibi insan olmamıza daha çok var. Çok
üzüleceğini bildiğim için yazmak istemiyorum ama, ki sen çocukları çok
seversin onlarda bu insanlık dışı savaştan nasiplerini alıyorlar. Birçok
çocuk katledildi. Ceylan, Uğur ve Enes gibi….. Allaha olan isyanını
şimdi daha iyi anlıyorum. Hayatta olsaydın Allah adına hayatı bize zehir
edenlere birkaç çift sözün olurdu muhakkak. Nasıl ki Demirel döneminde
“kominizim gelecekse onu da biz getiririz” kavramı gündeme damgasını
vurmuştu, şimdi de başbakan Kürtlerin masada olmadığı bir “Kürt
çözümünden” bahsediyor. Anlayacağın sorun çözümden çok uzak. Kürt sorunu
apaçık ortadayken çözemeyenlere çözmek istemeyenlere de “ YUH BE!”
Babacığım, son yirmi sene içinde yalnız olumsuzluklar yaşamadık,
güzel şeylerde oldu bu ülkede. Ama o güzel diye yapılanların alt yapısı
olmadığı için her şey sözde kaldı. Çok umutlandığımız günler oldu her
şey düzelecek dedik fakat bu topraklar üzerinde büyük oyunlar olduğunu
fark ettik. Bugünlerdeki belirsizlik yaşam şartlarımızı zorluyor ve
eskiye dönüş durumunu yaşıyoruz. Diyordun ya bu işler silahla çözülmez,
halen bu savaş tacirlerinin çıkarları yüzünden kan akmaya devam ediyor.
Önemli olan masa başına oturma iradesine sahip devlet adamlığı. Kürtler
siyaseten çok önemli kazanımlar yarattılar. Güney Kürdistan kendini
yönetmeye başladı ve Kürtler artık kardeş kavgasına son verdiler. Kuzey
Kürdistan’da bir tek korucular kaldı “keklik” olarak. Para için
kimliklerini satanlara da “YUH BE!”
Sen daha hayattayken Anter’in Türkiye’ye giriş yasağı vardı, Çok
üzerinde durduk gelmesi için, bir türlü gelemedi. Nihayet bu sene özel
bir izinle giriş yaptı ve ilk defa mezarını ziyaret etti. Ve biz üç
kardeş gene bir ilk olarak yani senin katledilmenden yirmi sene sonra
mezarının başında olacağız. Yirmi sene evvel o acı haberi İsveç’te
aldığımızda annem de yanımızdaydı. Hayatımızın dönüm noktasıydı o an.
Bize onurlu bir yaşamın büyük ağırlığını bıraktın. Her ne kadar sana
layık olmaya çalıştıysak da eksikliklerimiz de oldu. Bu eksikliliklerin
temeline baktığımda karşımıza çıkan en büyük sorunun “Kürt kimliğimiz”
oldu. Kürdistan’dan uzak büyümemiz ve dilimizi sonradan öğrenmememiz
bizleri zor durumda bıraktı. Ayrıca bir aile olarak parçalanmamız da
buna eklenince işimiz daha da zorlaştı. Annem büyük fedakârlıklar içinde
hepimize sahip çıktı, zaten onun bu fedakârlığını bildiğin için bir
kitabını da ona atfettin. İnsanca yaşama hakkımız olan Kürt gibi yaşama
hakkımızı elimizden alanlara da “YUH BE !”
Babacığım o kadar çok şey var ki yazacak ama güzel iyi haberler ne
kadar da az. Birgün “DAĞLARINA BAHAR GELMİŞ MEMLEKETİNİN” diye yazmak
umuduyla şimdilik hoşcakal. O güzel ellerinden doya doya öperim.
Oğlun
DİCO
20.09. 2012 BATMAN