Monday, October 29, 2012

Allah’ın Kızları'nı yazdı

Çocukluğumda en büyük kahramanım Hazreti Muhammed'di.

Muhammed’i insan olarak daha çok sevdim

Lat, Uzza ve Manat. İslam’dan önce Kábe’de bulunan ve Allah’ın Kızları olarak kabul edilip tapınılan putlardı bunlar. Sonra Allah, Hazreti Muhammed’i elçi seçti ve onların hükmü kalmadı. Ama İslam’ın kabul edilişine ve yayılışına tanıklık etti onlar ve dile gelip o dönemi anlattılar. Yazar Nedim Gürsel sekiz yıldır roman yazmıyordu. Bu aradan sonra çıkan romanı Allah’ın Kızları’nda teker teker konuşturuyor onları. "Çocukluğumda en büyük kahramanım peygamberdi" diyen Gürsel ona bir insan olarak yaklaşmak ve kendi din inancıyla da bu şekilde hesaplaşmak için kaleme aldığını söylüyor romanı.

Dini, inancı sorgulayan ve özellikle peygamberin özel hayatını ele alan böyle bir roman yazmak aslında zor ve tehlikeli. Çünkü önümüzde bir Salman Rüşdi örneği var. Ama yazar onun düştüğü hataları yapmadığını, yazdıklarının inananları asla rencide edici bir yanının bulunmadığını, çünkü dini kaynaklardan aynen aldığını söylüyor. Yine de yazdıkları ve söyledikleri çok tartışılacak. Doğan Kitap tarafından yayımlanan Allah’ın Kızları, 5 Mart Çarşama günü kitapçı raflarındaki yerini alacak.

Allahın Kızları’nı nasıl bir ruh haliyle yazmaya karar verdiniz?


- Elli yaşımı geçtikten sonra bir o kadar daha yaşamayacağım duygusuna kapıldım. Metafizik kaygıların başladığı bir dönem. Varlığından kuşku duyduğum Allah’la bir diyalog arayışı belki. "Her çocuğun içinde bir Allah vardır" diye bir cümle var romanda. Çocukken Allah’la aramda müthiş bir ilişkim vardı. Bir parça, altmışına merdiven dayamış birinin Allah’la ilgili kafasında oluşmuş sorulara cevap araması da denilebilir. Çocukluğumun en büyük kahramanı da peygamber Muhammed’di. Çünkü adını taşıdığım dedem, annemin babası, hem yargıç ve iyi bir hukukçuydu hem de iyi bir Müslüman’dı. Beni cuma namazlarına götürürdü. İslam’la ilk karşılaşmam öyle oldu.

İnançsızlığa gidiş serüveniniz nasıl başladı?


-Büyüyünce Marksizme ilgi duydum, 20 yaşlarında Türkiye’de devrim yapma hayalleri kuran bir delikanlıydım. Aradan yılar geçti, dünya değişti, ben değiştim ve şu an bir agnostiğim, yani şüpheci. Tam ateist de değilim. Bu romanı yazarken aslında onu da keşfettim, acaba Tanrı var mı diye kafamda bir soru oluştu. Gençlik yıllarımda böyle bir soru hiç yoktu. Demek oraya doğru da bir eğilim olmuş ki bu romanı yazabildim.

Yazdıktan sonra ne değişti?


-Muhammed’i insan yanıyla daha fazla sevdim ama onun Allah’ın elçisi olduğuna inancım da daha fazla sarsıldı. Kendi pratik hayatında ve stratejisinde sanki Allah’ı kullandığı bir dönemini keşfettim. Dolayısıyla agnostik olmak bana daha yakın geldi. Ama tamamen reddedemiyorsunuz da, çünkü içinizde bir korku var.

Hangi ayetlerdi içinize şüphe tohumlarını düşüren?


-Öyle ayetler var ki Muhammed’in özel hayatıyla ilgili. İlahiyatçılar bunu benden daha iyi bilir. Orada işte insan Muhammed’e olan inancını yitirebilir. Bir örnek vereyim. Hatice’nin ona hediye ettiği ve azat ettiği kölesi Zeyd’in karısı Zeynep. Peygamber Zeynep’e aşık oluyor, çok insani bir durum bu. Ama bir kural var, evlatlıklarınızın eşleriyle evlenemezsiniz diye. Onun için Muhammed ayalarca bir melankolinin içinde yaşıyor ve bir ayet geliyor. Yaklaşık olarak, senin gönlündeki sıkıntıyı biz biliyorduk deniyor. Bunun üzerine Zeyd karısını boşuyor ve Muhammed alıyor. Böyle anekdotlar var. 13 nikahlı eşi var ve "Bana yalnızca Ayşe ileyken hadis geliyor" diyor. Romanımın ağırlık konusu bu değil ama Muhammed Allah’la öylesine içli dışlı ki, Allah onun özel hayatına da, kimi polemiklerine de karışabiliyor. Örneğin hepimizin bildiği Kevser Suresi. Ayet "Sana ebter diyen ebterdir" diye bitiyor. Ebter erkek çocuğu olmayan anlamına geliyor ve Muhammed erkek çocuğu olmadığı için Kureyş’in nezdinde muteber değil. Ona ebter diyorlar, bu bir küfür. Çok inciniyor, üzülüyor ve ayet iniyor bunu diyenlere cevap olarak.

HAYAL GÜCÜMÜN ÜRÜNÜ

Kur’an’ı yorumlamak, o bilgilerden hareketle fikir üretmek söz konusu olduğunda insanın ehil olup olmadığı sorulur. Arapça biliyor musunuz ki bunları yazıyorsunuz gibi suçlamalar da gelir. Bu tarz eleştirilere nasıl bir cevabınız olacak?

-Ben Arapça bilmiyorum. Gerçekten Kur’an’ın dünyasına girebilmek için o dönemin Hicaz lehçesini bilmek gerekir. Ama bunlar benim yorumlarım değil, zaten bütün kaynaklarda anlatılıyor İslam bilginleri, ilahiyatçılar tarafından. Ben burada Muhammed’in iç dünyasını anlamaya çalıştım. Bu bölümler tamamen benim hayal gücümün ürünü. Yani ona tamamen bir roman kahramanı olarak yaklaştım.

İnançlı bir yazar, roman kahramanı olarak anlatabilir mi Hz. Muhammed’i?

-Hayır. Böyle bir roman yazabilmek için olaylara biraz inanç dışından bakmanız lazım. Bunun için en azından kuşkucu olmak gerekir diye düşünüyorum.

TÜRBANDAN ÇOK TÜRKİYE’NİN MUHAFAZAKARLAŞMASI BENİ ENDİŞELENDİRİYOR

Ben Paris Üniversitesi’nde öğretim üyesiyim. Her yıl bir iki türbanlı kız öğrenci olur sınıfımda. Orada türban yasağı yok. O kızların varlığı ne beni ne de diğer öğrencileri rahatsız ediyor. Biz de laikliği büyük ölçüde Fransa’dan aldık. Laikliğe sahip çıkmalıyız ve bu çok önemli bir kazanım. Ben türbanı bir bireysel özgürlük olarak görüyorum. Ama laikliği tehdit eden bir duruma dönerse elbette benim tavrım olumsuz olur. Ama burada şunu söylemek istiyorum. Özgürlükler bir bütündür. Hükümetin diğer özgürlükleri de ele alması lazım. Türkiye’de bir savaş oluyor. Vicdani ret diye bir temel özgürlük var ve siz bunu isteyemiyorsunuz ama. Bülent Ersoy hakkında soruşturma açıldığını düşünsenize söylediği bir söz yüzünden. Ben türban meselesinden falan çok Türk toplumunun muhafazakarlaşmasını endişeyle karşılıyorum.

SALMAN RÜŞDİ GİBİ PROVOKATİF OLMADIM

Çok hassas bir konu bu, hiç çekinceleriniz oldu mu?


- İtiraf edeyim oldu. Ben başında bu romanı vahiy ve Muhammed’in libidosu üzerine kurmayı tasarlamıştım. O anlamda bu dişi putların da önemli bir yeri olacaktı. Hem peygamberin özel hayatına girmekten hem de inanç sahibi insanları incitir diye çekindim. Hiç değinmemek de olmayacaktı. Çok az Muhammed’in özel hayatına girdim ama Muhammed’le ilgili bölümleri, inanç, şiddet ve onu etkileyen coğrafya ekseninde anlattım. Çok ilginç bir tarihi kişilik Muhammed. İnsani yanları ağır basıyor. Örneğin kadınlarla ilgili konularda çok hoşgörülü. Asıl kısıtlamaları Ömer getiriyor. O kadın düşmanı. Muhammed kadınları seviyor ve onlarla meseleleri var. Evde 13 kadını idare etmek kolay değil. Bütün bunlar İslam kaynaklarında var. Ama Salman Rüşdi gibi provokasyona girip çok incitici, aşağılayıcı, onunla alay eden şeyler yazmadım. Zaten dediğim gibi Muhammed benim gözümde çocukluğumdan gelen bir kahraman.

SAATLİ BOMBA GİBİ PATLASIN DİYE YAZMADIM ROMANI

Günümüzün politik ortamına uygun bir roman yazdı, eleştirilerine hazır mısınız?

- İslam sadece Türkiye’nin değil dünyanın gündeminde; dolayısıyla beni de ilgilendiriyor. Ama bu gündemde bir olay olsun, bir saatli bomba gibi patlasın diyerek bu romanı yazmadım. Dediğim gibi romanın çıkış noktalarından biri çocukluğum. Ama öteyandan şiddet olayını sorgularken, ister istemez bugünkü radikal İslam’ın konumunu da gözönünde tuttum. Bir de türban tartışılmaya başlandı ama türban tartışılmaya başlandığında ben bu romanı bitirmiştim. (