Çocukluğumda en büyük kahramanım Hazreti Muhammed'di.
Muhammed’i insan olarak daha çok sevdim
Lat,
Uzza ve Manat. İslam’dan önce Kábe’de bulunan ve Allah’ın Kızları
olarak kabul edilip tapınılan putlardı bunlar. Sonra Allah, Hazreti
Muhammed’i elçi seçti ve onların hükmü kalmadı. Ama İslam’ın kabul
edilişine ve yayılışına tanıklık etti onlar ve dile gelip o dönemi
anlattılar. Yazar Nedim Gürsel sekiz yıldır roman yazmıyordu. Bu aradan
sonra çıkan romanı Allah’ın Kızları’nda teker teker konuşturuyor onları.
"Çocukluğumda en büyük kahramanım peygamberdi" diyen Gürsel ona bir
insan olarak yaklaşmak ve kendi din inancıyla da bu şekilde hesaplaşmak
için kaleme aldığını söylüyor romanı.
Dini, inancı sorgulayan ve
özellikle peygamberin özel hayatını ele alan böyle bir roman yazmak
aslında zor ve tehlikeli. Çünkü önümüzde bir Salman Rüşdi örneği var.
Ama yazar onun düştüğü hataları yapmadığını, yazdıklarının inananları
asla rencide edici bir yanının bulunmadığını, çünkü dini kaynaklardan
aynen aldığını söylüyor. Yine de yazdıkları ve söyledikleri çok
tartışılacak. Doğan Kitap tarafından yayımlanan Allah’ın Kızları, 5 Mart
Çarşama günü kitapçı raflarındaki yerini alacak.
Allahın Kızları’nı nasıl bir ruh haliyle yazmaya karar verdiniz?
-
Elli yaşımı geçtikten sonra bir o kadar daha yaşamayacağım duygusuna
kapıldım. Metafizik kaygıların başladığı bir dönem. Varlığından kuşku
duyduğum Allah’la bir diyalog arayışı belki. "Her çocuğun içinde bir
Allah vardır" diye bir cümle var romanda. Çocukken Allah’la aramda
müthiş bir ilişkim vardı. Bir parça, altmışına merdiven dayamış birinin
Allah’la ilgili kafasında oluşmuş sorulara cevap araması da denilebilir.
Çocukluğumun en büyük kahramanı da peygamber Muhammed’di. Çünkü adını
taşıdığım dedem, annemin babası, hem yargıç ve iyi bir hukukçuydu hem de
iyi bir Müslüman’dı. Beni cuma namazlarına götürürdü. İslam’la ilk
karşılaşmam öyle oldu.
İnançsızlığa gidiş serüveniniz nasıl başladı?
-Büyüyünce
Marksizme ilgi duydum, 20 yaşlarında Türkiye’de devrim yapma hayalleri
kuran bir delikanlıydım. Aradan yılar geçti, dünya değişti, ben değiştim
ve şu an bir agnostiğim, yani şüpheci. Tam ateist de değilim. Bu romanı
yazarken aslında onu da keşfettim, acaba Tanrı var mı diye kafamda bir
soru oluştu. Gençlik yıllarımda böyle bir soru hiç yoktu. Demek oraya
doğru da bir eğilim olmuş ki bu romanı yazabildim.
Yazdıktan sonra ne değişti?
-Muhammed’i
insan yanıyla daha fazla sevdim ama onun Allah’ın elçisi olduğuna
inancım da daha fazla sarsıldı. Kendi pratik hayatında ve stratejisinde
sanki Allah’ı kullandığı bir dönemini keşfettim. Dolayısıyla agnostik
olmak bana daha yakın geldi. Ama tamamen reddedemiyorsunuz da, çünkü
içinizde bir korku var.
Hangi ayetlerdi içinize şüphe tohumlarını düşüren?
-Öyle
ayetler var ki Muhammed’in özel hayatıyla ilgili. İlahiyatçılar bunu
benden daha iyi bilir. Orada işte insan Muhammed’e olan inancını
yitirebilir. Bir örnek vereyim. Hatice’nin ona hediye ettiği ve azat
ettiği kölesi Zeyd’in karısı Zeynep. Peygamber Zeynep’e aşık oluyor, çok
insani bir durum bu. Ama bir kural var, evlatlıklarınızın eşleriyle
evlenemezsiniz diye. Onun için Muhammed ayalarca bir melankolinin içinde
yaşıyor ve bir ayet geliyor. Yaklaşık olarak, senin gönlündeki
sıkıntıyı biz biliyorduk deniyor. Bunun üzerine Zeyd karısını boşuyor ve
Muhammed alıyor. Böyle anekdotlar var. 13 nikahlı eşi var ve "Bana
yalnızca Ayşe ileyken hadis geliyor" diyor. Romanımın ağırlık konusu bu
değil ama Muhammed Allah’la öylesine içli dışlı ki, Allah onun özel
hayatına da, kimi polemiklerine de karışabiliyor. Örneğin hepimizin
bildiği Kevser Suresi. Ayet "Sana ebter diyen ebterdir" diye bitiyor.
Ebter erkek çocuğu olmayan anlamına geliyor ve Muhammed erkek çocuğu
olmadığı için Kureyş’in nezdinde muteber değil. Ona ebter diyorlar, bu
bir küfür. Çok inciniyor, üzülüyor ve ayet iniyor bunu diyenlere cevap
olarak.
HAYAL GÜCÜMÜN ÜRÜNÜ
Kur’an’ı yorumlamak, o
bilgilerden hareketle fikir üretmek söz konusu olduğunda insanın ehil
olup olmadığı sorulur. Arapça biliyor musunuz ki bunları yazıyorsunuz
gibi suçlamalar da gelir. Bu tarz eleştirilere nasıl bir cevabınız
olacak?
-Ben Arapça bilmiyorum. Gerçekten Kur’an’ın dünyasına
girebilmek için o dönemin Hicaz lehçesini bilmek gerekir. Ama bunlar
benim yorumlarım değil, zaten bütün kaynaklarda anlatılıyor İslam
bilginleri, ilahiyatçılar tarafından. Ben burada Muhammed’in iç
dünyasını anlamaya çalıştım. Bu bölümler tamamen benim hayal gücümün
ürünü. Yani ona tamamen bir roman kahramanı olarak yaklaştım.
İnançlı bir yazar, roman kahramanı olarak anlatabilir mi Hz. Muhammed’i?
-Hayır.
Böyle bir roman yazabilmek için olaylara biraz inanç dışından bakmanız
lazım. Bunun için en azından kuşkucu olmak gerekir diye düşünüyorum.
TÜRBANDAN ÇOK TÜRKİYE’NİN MUHAFAZAKARLAŞMASI BENİ ENDİŞELENDİRİYOR
Ben
Paris Üniversitesi’nde öğretim üyesiyim. Her yıl bir iki türbanlı kız
öğrenci olur sınıfımda. Orada türban yasağı yok. O kızların varlığı ne
beni ne de diğer öğrencileri rahatsız ediyor. Biz de laikliği büyük
ölçüde Fransa’dan aldık. Laikliğe sahip çıkmalıyız ve bu çok önemli bir
kazanım. Ben türbanı bir bireysel özgürlük olarak görüyorum. Ama
laikliği tehdit eden bir duruma dönerse elbette benim tavrım olumsuz
olur. Ama burada şunu söylemek istiyorum. Özgürlükler bir bütündür.
Hükümetin diğer özgürlükleri de ele alması lazım. Türkiye’de bir savaş
oluyor. Vicdani ret diye bir temel özgürlük var ve siz bunu
isteyemiyorsunuz ama. Bülent Ersoy hakkında soruşturma açıldığını
düşünsenize söylediği bir söz yüzünden. Ben türban meselesinden falan
çok Türk toplumunun muhafazakarlaşmasını endişeyle karşılıyorum.
SALMAN RÜŞDİ GİBİ PROVOKATİF OLMADIM
Çok hassas bir konu bu, hiç çekinceleriniz oldu mu?
-
İtiraf edeyim oldu. Ben başında bu romanı vahiy ve Muhammed’in libidosu
üzerine kurmayı tasarlamıştım. O anlamda bu dişi putların da önemli bir
yeri olacaktı. Hem peygamberin özel hayatına girmekten hem de inanç
sahibi insanları incitir diye çekindim. Hiç değinmemek de olmayacaktı.
Çok az Muhammed’in özel hayatına girdim ama Muhammed’le ilgili
bölümleri, inanç, şiddet ve onu etkileyen coğrafya ekseninde anlattım.
Çok ilginç bir tarihi kişilik Muhammed. İnsani yanları ağır basıyor.
Örneğin kadınlarla ilgili konularda çok hoşgörülü. Asıl kısıtlamaları
Ömer getiriyor. O kadın düşmanı. Muhammed kadınları seviyor ve onlarla
meseleleri var. Evde 13 kadını idare etmek kolay değil. Bütün bunlar
İslam kaynaklarında var. Ama Salman Rüşdi gibi provokasyona girip çok
incitici, aşağılayıcı, onunla alay eden şeyler yazmadım. Zaten dediğim
gibi Muhammed benim gözümde çocukluğumdan gelen bir kahraman.
SAATLİ BOMBA GİBİ PATLASIN DİYE YAZMADIM ROMANI
Günümüzün politik ortamına uygun bir roman yazdı, eleştirilerine hazır mısınız?
-
İslam sadece Türkiye’nin değil dünyanın gündeminde; dolayısıyla beni de
ilgilendiriyor. Ama bu gündemde bir olay olsun, bir saatli bomba gibi
patlasın diyerek bu romanı yazmadım. Dediğim gibi romanın çıkış
noktalarından biri çocukluğum. Ama öteyandan şiddet olayını sorgularken,
ister istemez bugünkü radikal İslam’ın konumunu da gözönünde tuttum.
Bir de türban tartışılmaya başlandı ama türban tartışılmaya
başlandığında ben bu romanı bitirmiştim. (