Monday, July 2, 2012

''Komünist Kalmasın, Asın''

ESRA KOÇAK-YAŞAR AYDIN/BirGüN

''Komünist Kalmasın, Asın''


Serpil Çelenk Güvenç, ‘Darağacına Mektuplar’ adlı kitabıyla bir dönemin ve katliamların tanıklığını yapıyor. Denizlerin idamının gerçekleşmesi için seferber olan dönemin Meclisi’nden ‘ülkede komünist kalmayacak, acımayın asın’ diyen Özal’a kadar tertemiz bir gelecek hedefleyen devrimcilerin katlini vacip gören zihniyeti, bir kez daha mektuplarla gözler önüne seriyor
Denizlerin avukatı Halit Çelenk’in kızı, idamların tanığı ve onların yoldaşı Serpil Çelenk Güvenç, o dönem idamlara oy veren bugünün demokratlarının, bir taraftan asılsınlar diye parmak kaldırırken bir taraftan da gazetecilik yapanların oyunlarını açık ettiği kitabı “Darağacına Mektupları” BirGün’e anlattı. Güvenç ile idamlar olmasın diye toplanan imzaların Meclis’te nasıl yok olduğundan, Özal’ın o dönem “ülkede komünist kalmayacak, acımayın asın” dediği mektuba, Nazlı Ilıcak, Ertuğrul Soysal, Zeyyad Hatipoğlu’nun idamları nasıl savunduklarına kadar birçok başlık konuştuk.

BU KİTAP HALİT ÇELENK’İN VASİYETİ
 - Sizi böyle bir çalışmaya iten şey ne oldu?
Ders kitaplarında yer almayan yakın tarihin unutulmasına engel olmak ve toplumsal bir hafıza yaratmak için bu kitabı hazırladım. İdamların hem Türkiye hem de dünya basınında nasıl yer aldığının derli toplu görülmesi gerektiğini düşündüm. Konunun başlığını seçerek önceden karar verdiğimi ve çalışmaya başladığımı söyleyemem. İşin doğrusu, babamın belki de farkında olmadan beni böyle bir işe girişmeye teşvik etmesi. Onu kaybetmeden bir yıl kadar önce bir yazı konusunda kendisine yardım ediyordum. Dosyaların arasında İlhan Selçuk’un ‘Deniz Gezmiş Olayı’ başlıklı yazısı ile Eric Rouleau’nun 12 Mart idamlarına ilişkin bir yazısını buldum. O dönemde Denizlerle ilgili bilgimiz dışında birçok yazının yazılmış olabileceğini konuştuk. ‘Gücüm olsa çalışır, araştırır ve bulduklarımı değerlendirirdim’ dedi babam. Böyle bir çalışmanın onu sevindireceğini fark ettim.
Düşüncelerinden dolayı yani “devleti yıkacaklar bunları asmak lazım” bakışı çok hâkim haberler ve köşe yazılarında. Yeni İstanbul, Bugün, Tercüman gibi sağ basının hepsi bu idamları onaylıyor. Hepsi CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne başvurularına karşı çıkıyorlar, yine hepsi bunlar kızıl eşkıyadır, Marksist Leninist’tir, ülkeyi yıkacaklardır diye propaganda yapıp idamları onaylıyorlar. Tüm bunların bir bütün halinde görülmesini istiyordum.
 -Arşivleri nasıl buldunuz, nasıl taradınız?
Babamın son 10 senedir gözleri görmüyordu biliyorsunuz. O nedenle onun yazı çizi işlerini birinin yapması gerekiyordu. Bir gün o belgelerin arasında İlhan Selçuk’un Denizler’e ilişkin yazısı ve üç dört tane LE MONDE’da çıkmış haberler vardı. Bunları görünce babam “keşke sağlığım yerinde olsaydı da değerlendirseydim” dedi. Ben hem bunu düşündüm hem de kim bilir o dönem neler yazıldı bakıp açığa çıkarmak istedim. Ardından Milli Kütüphane, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi ve ODTÜ’nün kütüphanelerini taradım. Bir buçuk yıl kadar sürekli olarak gazete, dergi arşivi taradım. Geniş bir dış basın taraması yaptım ama Amerikan basını eksik kaldı.
 - Özal mektubunu nasıl buldunuz ve neden kitapta yer almadı?
Tercüman gazetesini tarıyordum ve Ahmet Kavaklı’nın kitapta da yer alan İnönü’yü suçlayan “Pasçı ve golcü” yazısının ardında Özal’ın tam da idamların arifesinde yazmış olduğu bir mektuba rast geldim. Asıl olayda orada saklıymış. Ancak, kitap 3 editör değiştirdi ve anlayamadığım bir nedenle de kitaba konulamadı. Tabi ben de son okumayı çok iyi yapamamışım anlaşılan ki basımdan önce haberim olmadı bundan. Umarım ikinci baskıya girecek.

''Bu Mektupla Özal'ın Karizması Çizildi''
Bu mektupla Özal’ın karizması çizildi. O dönem idamlara dair hep Demirel suçlanırdı. Ancak bu mektupla onun elindeki kan Özal’a bulaştı ya da her zaman elleri kanlıydı da bu şekilde görünür oldu diyebiliriz.
Kronoloji koyduk bir de kitaba. Hangi olaylar olmuş ve bu olaylar sonrasında kim neler yazmış.
GEÇMİŞ ÖLMEDİ, HENÜZ GEÇMEDİ BİLE
 - O dönem Denizler’in asılması için kampanyalar yapanlar bugün demokrasi kahramanı. Onların köşe yazılarıyla bunu açığa çıkarıyorsunuz kitapta.
Rauf Tamer şimdi Posta gazetesinde yazıyor bugün Nazlı Ilıcak o gün “Siz Ali Elverdi’ye karşı çıkıyorsunuz, ama o mahkeme kararlarını yerine getirdi. Ali Paşa’ya mecliste karşı çıkanlar idama karşı çıkıyorlar” diye çok açık bir şekilde idamı desteklediğini gösterdi. Denizler’in ne kadar Marksist Leninist düşünce de olduklarını yazıyor makalelerinde. 76 yılında yazdığı yazılar var.
William Faulkner “Geçmiş ölmedi, henüz geçmedi bile” diyor. Bu söz bugüne cuk oturuyor. 12 Mart’la başladılar, halen devam ediyor. Hani bugün diyorlar ya cuntadan da beter falan diye. Tam tersine öyle bir benziyor ki. O dönemde ne yapmışlarsa 12 Eylül’de feriştahını yapmışlar şimdi de daha beterini yapıyorlar. DGM’ler isim değiştirdi Özel Yetkili Mahkemeler oldu. 12 Mart’ta benim bildiğim 118 gazeteci, yayıncı yargılandılar ve tutuklandılar. SEKA’da 500 bin kitap yakıldı. 20 bin kişi tutuklandı işkence gördü, 200 küsur kitabın basılması yasaklandı, kanunlar değiştirildi. Tüm yargı kurumları yürütmeye bağlandı. Danıştay’dan dönen tüm ceza yasası maddelerini Anayasa’ya koydular ki değiştirilemesin diye. Anayasa Mahkemesi’nin usul, esastan incelemesini yalnızca usul yaparak Denizler’in davası gibi bir şey gelirse başımıza diye. 12 Eylül’de de 55 arkadaşımız için uyguladılar. Tüm bunlar bugünlerin yolunun açıldığını gösteriyor. Ülke 12 Mart’tan bu yana demokrasi görmedi.
İDAMLAR OLSUN DİYE OY VEREN GAZETE YAZARLARI VARDI
 - Hem sol hem sağ hem de dış basın taraması yaptınız. Nasıl bir fotoğraftan bahsedebiliriz? Yani o dönem Denizlerin katli vacipti diyebilir miyiz bu bakışa göre?
Sağ yazarlarda tamamıyla bunu söyleyebiliriz. Sadece katli vacip değil, düşüncelerinden dolayı katli vaciptiler eylemlerinden dolayı değil. Kızıl şakiler, kanlı eylemler yapıyorlardı onlara göre bu nedenle katli vaciptirler. Böyle eylemleri olmasa da medyada tam tersi şekilde yer aldı. 

''Sağ Basın Basınlaşmış Sermaye''
Sağ basına ben basınlaşmış sermaye diyorum. Çünkü asılmalar ve Anayasa’nın değişmesi konusunda bastıran sermaye yani Ertuğrul Soysal, Zeyad Hatipoğlu, Celal Bayar gibi isimler. Onlar da orduya devrediyorlar Anayasa yapma işini. Ordunun en faşist adamı olan Memduh Tağmaç’a veriyorlar bu görevi. Cuntandan dokuz gün önce hava harp okulunda bir konuşma yapıyor ve orada diyor ki; “Bu ekonomik olaylar temeli sosyal olayların temelindedir. Bu komünist uydurmasıdır. Ama bu memleket bu anayasa ile idare edilmez biz bütün tedbirlerimizi aldık. Bu gidişi durduracağız.” Bunu ordudan bir isim söyleyemez yani sana ne derler adama.

''Kapıcılar Bile Örgütlendi, Bu Böyle Gitmez''
Celal Bayar ise “Bu laubali bir Anayasa, bununla memleket idare edilmez, değiştirilmesi gereklidir” diyor. Zeyyad Hatipoğlu da “Kapıcılar bile örgütlendi, bu rejim böyle gitmez” derken Ertuğrul Soysal “Türkiye İşçi Partisi kapatılmalıdır, bu Anayasa değişmedikçe biz hiçbir işimizi yürütemeyiz” diye yorum yapıyor.  Tüm bunlar bağıra bağıra idamları çağırıyordu. Çünkü Denizler o dönemde ezilen hakların yanındaydılar ve öldürülmeleri gerekiyordu.
O dönem sağ basını okuduğunda idamlarla ilgili ne olup bitmiş anlayabiliyorsun. İddianameyi ya da savunmayı okumaya gerek yok. Yani o dönem idamlar olsun diyen parlamentoda oy verenler aynı zamanda gazetelerde yazı yazıyorlardı. Adalet Partili Milletvekili Nuri Eroğan gibi, bir çeşit iddianameyi hazırlamışlar.
Sosyalist basını tarayamadım çünkü o dönem hepsi hapisteydiler. Sol basın yani demokrat, ilerici, vicdanlı idamların karşında duran Anayasa değişikliklerine emekçiler açısından bakan gazetecilerin ne söylediklerine baktım. 
Dış basın ise örneğin Kızıldere katliamında resmi görüşün tam tersini söylüyor. Oradaki insanları öldürdüler, yetkilerin söyledikleri yanlıştır diyorlar onlar. Kısaca bu kitap o dönemim bir panoramasını çiziyor.
 -Bu kitabın önsözünü Can Dündar hazırladı. Bu önsöze değinebilir miyiz biraz?
Özal’ın mektubuna değindi Can. Herkesin foyası bir gün ortaya çıkar, yaldızları dökülür dedi yazısında. Bir de medyaya değindi. Medyanın o dönem nasıl çalıştığı, neleri yapabildiği var bu yazıda.
MECLİS İMZALARI YOK ETMİŞ!
 - İdamlara karşı toplanan imzalar var bir de kitabınızda bunlara nasıl ulaştınız?
Altan Öymen bu imzaları toplayanlardan bir tanesi. O imzaların öyküsünü yazdığı makaleyi bana yolladı. Orada diyor ki bu imzaların akıbetini sorduğunda SEKA’ya hamur olmaya gittiğini öğreniyor. Hâlbuki ben babamın arşivinde imzaları buldum. Babamdaki kalmış, Öymen’lerin meclise gönderdikleri SEKA’ya gitmiş. Öğretmenler, hâkimler, sanatçılar, gazetecilerden ve daha nice isimden oluşan 1790 kişi var.
ÖZAL “ONLARA ACIMAYIN” DEMİŞTİ
Güvenç’in kitabında yer alamayan Özal’ın “Onlara Acımayın” başlıklı mektuptan bir kısımda şunları söylüyor: "Muhterem Ahmet beyefendi, Teknik Üniversite duvarlarına, bir tarafa köprü karikatürü, diğer tarafa da 6. Filo'yu koyarak 'Köprü ve bekçisi' diyen komünistlerin, aslında neyin peşinde oldukları bugün daha iyi anlaşılmıyor mu? Bir senelik bir Örfi İdare, bütün melanet ve hıyanetlerini meydana çıkardığı gibi, Türkiye'nin kalkınması için sarf edilen insanüstü gayretlere yapılan insafsız hücumların kasti hüviyetlerini de ortaya çıkarmıştır. Zaman, muhakkak durumu daha iyi gösterecektir.
Fakat bir endişem var: Tarihten, tecrübeden ders alacak mıyız, yoksa sözde bir acıma duygusu ile karıştırılan, aslında maksatlı birtakım oyunlara alet olarak Türkiye'yi yıkmak isteyenlere bir şans daha mı vereceğiz? Türkiye hiçbir zaman komünist olmayacaktır, ama kalkınma yolunda kaybettiğimiz zamanları geri getirmenin mümkün olmamasından korkuyorum."'