Thursday, July 26, 2012

Benim için yazmak yaşamaktır

Kürt Edebiyatı’na önemli eserler kazandıran Menaf Osman, Kürtçe yazmanın asimilasyon politikalarına karşı geliştirilen kültürel direnişin önemli boyutu olduğunu belirtiyor. Yazının özgür bir ülke ve özgür bir halk gerçeğini anlatması gerektiğini ifade eden Osman, „Benim için yazmak yaşamaktır“ diyor.

Uzun yıllardır cezaevinde bulunan Menaf Osman’ı gerek resim sergileri, gerekse de yazınsal çalışmalarıyla tanıyoruz. Kürt Edebiyatı ve Kürtçe yazmak konusunda düşüncelerini merak ettiğimiz Osman ile cezaevinden cezaevine söyleşi yaptık. Yazdığı çok sayıda kitap ile Kürt Edebiyatı’na önemli katkılar sunan Osman, Kürtçe yazmanın egemenlerin geliştirdiği asimilasyon politikalarına karşı direnişin önemli ayaklarından biri olduğunu söyledi. Kültürel olan her şeyin otantik bir yerelliğe sahip olmadan evreselliği de yakalamayacağını kaydeden Osman, özgürlüğü olmayanın evrenselliğinin de olamayacağına vurgu yapıyor.

„Bire Şera“ adlı kitabınız Aram Yayınları’ndan yayınlanmıştı. Son zamanlarda ise „Şînok“ kitabıyla okuyucularınızın karşısına çıktınız. Kürtçe yazmaya nasıl başladınız? Neden Kürtçe yazmayı tercih ettiniz?

Kürtçe yazmaya 1993’ten sonra başladım. Yani hapise düştükten sonra. Aslında Kürtçe yazmayı çok önce düşünmüştüm, istemiştim de. Ama hazır el altında bir dilin varolması, yeni bir dili (yazmak için söylüyorum) yeni baştan öğrenmek büyük bir çaba ve daha önemlisi de, bol zaman isteyen bir iştir. Bu da her zaman mümkün olmaz. Benim Kürtçe yazma tercihim ilkeseldir. Mücadelesini verdiğim kutsal bir davanın parçası olan dili ihmal edemezdim. Namaz kılmayan, oruç tutmayan bir mümin gibi oluyor Kürtçe yazmayıp, başkasından da Kürtçe yazmasını istemek. Kendimden çok utanır, büyük bir eksiklik hissederdim içimde. Sonunda zindan gibi avantajlı bir ortamla karşılaştım ve ilk fırsatta bu zaafımı gidermeye çalıştım, hala da bir içgüdünün dürtüsüyle sarılıyorum dilime. Kısacası, kendi anadilimle yazmak, benim için bir tercihten çok, bir zorunluluk olarak algılıyorum. Yani bizim gibilerin başka bir tercihi yok, çünkü bu dili inkar etmek isteyen egemenler kadar, onu kurtarmak isteyen devrimciler de, meseleye kültürel yanından çok siyasi yanını görmek zorunda. Ama Kürdistan’daki yaşamanın adı direnmek ise ve her konuda direnmeden yaşanılmıyorsa, bu kural edebiyatımızın için de geçerlidir. Edebiyatımızın temel karakteri de direniş olmak zorundadır.

Türkçe yazan Kürt yazarları, Kürtlerin, Kürtçe’nin maruz kaldığı yasakçı politikalar karşısında „aydın yazar sorumluluğunu“ nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkçe yazan birçok arkadaşım da var. Ve ne yazık ki onları üzmek zorundayım bu soruya cevap verirken. Kürt halkının nasıl bir mücadele içerisinde olduğu ortadayken, kimilerinin ‘makul’ gerekçeleri ne yazık ki bana inandırıcı gelmiyor. Özgür bir ülke ve özgür bir halk gerçeğimiz olsaydı, sadece Türkçe yazan Kürt yazarlar değil, her dilde yazanlara da bir şey denemezdi. Hatta belki de kimilerini teşvik ederdik, bizi dış dünyaya anlatsın diye. Ama Kürdün varlığı bile hala doğru dürüst kabul görülmüyorsa, aydınım diyenin bu dile sırf çevrilmesinin ne anlama geldiğini herkes biliyordur aslında. Çok trajik bir durumdur. Aydın sıfatına talip olanların, tarih boyunca bu durumdaki diğer halkların aydınlarına baksınlar. Kendi dillerinde, her biri birer devrimci ve sıkı bir muhalif olduklarını görecekler.

‘Sanatın, edebiyatın dili evrenseldir’ ‘Asıl olan anlaşılmaktır’ şeklinde yaklaşımlarla Türkçe yazanlar var. Bu yaklaşımları nasıl değerlendirmek gerekir?
Bu, dili mekanik bir iletişim aracı olarak görenlerin yaklaşımıdır. Elbette aslolan anlaşılmaktır. Hatta anlaşılmadan önce de, estetik ve ahlaki değerlerin toplumsal bağlamı içinde okuyucuya ulaştırmaktır. Bu amacın kendisi edebiyatın icra edildiği dilden kopuk olması anlamına gelmiyor. Mizah anlayışından, ahlak ve tasvirlere kadar, her dil kendi içinde belli özgünlüklere sahiptir. Kültürel olan her şey, otantik bir yerelliğe sahip olmadan evrensel de olamaz. Bir kere özgürlüğü olmayanın evrenselliği de olmaz. Evrensel olarak görenler -farkında olsalar da olmasalar da- doğrudan veya dolaylı bir şekilde egemenlerin asimilasyon politikalarını destekliyorlardır.

Sizce yazmak nedir? Yazmak neyi ifade ediyor?

Benim için yazmak, yaşamaktır. Sözgelimi ve mecaz olarak söylemiyorum. Gerçekten de yazdıkça yaşadığımı hissediyorum. Boşuna her yazar kendini yazıyor denilmiyor. Gerçek yaşanmışlıklarla hiçbir bağlantısı olmasa bile, bir kurguyu icra ettiğin zaman, o kurgudaki  tüm rolleri, tipleri, iyilik ve kötülük düzeylerine göre seni etkiliyor.

Anadiliniz dışında bir çok dil biliyorsunuz? Farklı dilleri bilmeniz sizde ne gibi duygular yaratıyor?
Anadilim Kurmancî’nin dışında Sorani ve biraz Zazaki de biliyorum. Hatta en büyük hayalim, Kürtçe’nin bu üç lehçesini de, okuma-yazma düzeyinde öğrenmektir. Ne yazık ki hala bunu başarmış değilim. Kürtçe dışında çok iyi bir Arapçam var, orta düzeyde de Türkçe ve Fransızca biliyorum. Kendimi en iyi ifade ettiğim dil, elbette öğrenimini yaptığım Arapça’dır. Ama Kürtçemi de geliştirmeye devam edeceğim.

Menaf Osman kimdir?
 1965 yılında, Haseki’de doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Haseki’de tamamladı. Şam Üniversitesi’nde Jeoloji bölümünü okudu. 1988 yılında Kürt Özgürlük Mücadelesi’ne katıldı. 1993’te tutuklandı. Müebbet hapis cezasına çarpıldı. Hala Adıyaman E Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunmaktadır. Kürtçe iki kitap yazdı. Çalışmalarına hala devam etmektedir.
RAMAZAN DEBE