Friday, July 27, 2012

AB Çökerse Yeni Bir Hitler Doğabilir” – Geoffrey Roberts

“AB Çökerse Yeni Bir Hitler Doğabilir” – Geoffrey Roberts

Geoffrey Roberts, bizi Avrupa Birliği’nin ekonomik ve siyasal krizinin Avrupa’ya yeni bir Hitler getireceği konusunda uyarıyor. Yükselen aşırı milliyetçiliğin aynı zamanda Avrupa ve dünya demokrasisi için bir sınav olduğunu ve bunun sonuçlarının önceden kestirilemediğini dile getiren Roberts, aşırı milliyetçiliğin mevcut yükselişinin 1930’daki Avrupa’da yaşanan olayların bir tekrarı olduğunu söylüyor. Marx’ın da dediği gibi, tarih tekerrür ediyor, bu sefer komedi olarak.

1952 doğumlu Geoffrey Roberts, İkinci Dünya Savaşı konusunda çalışmalar yapan İngiliz Profesör. Şuanda İrlanda’daki College Cork Üniversitesi’nde modern tarih dersi veriyor. Son kitabı ise 2006 yılında Yale Üniversitesi yayınları tarafından çıkarılan “Stalin’s Wars: From World War to Cold War, 1939-1953”. Yazarın Türkçe’ye çevrilmiş eseri bulunmuyor.

RT: İkinci Dünya Savaşı’nda bulunan insanlar günümüzde hala yaşıyor ve savaşın hatıraları hala taze. Bu savaş hepimize iyi bir ders oldu, fakat milliyetçi aşırı sağın Avrupa’da yükseldiğini görüyoruz. Bunun sorumlusu ne?

Geoffrey Roberts: Avrupa’daki milliyetçi aşırı sağ hareket yeni bir fenomen değil. Son zamanlarda milliyetçiliğin siyasal etkisi oldukça güçlü olmuştur, özellikle de Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde gittikçe büyüdü. Ben, bunun AB’nin tüm geleceği için korkunç bir tehdit oluşturan ve Avrupa’nın şuan karşı karşıya olduğu ekonomik ve siyasal sorunlarla çok ilgili olduğunu düşünüyorum.

Zaman geçtikçe, savaş hafızalardan siliniyor ve bugünden uzaklaşıyor ve savaşla aradaki zaman giderek arttıkça insanların çarpık savaş söylentilerini dillendirmeleri için daha çok olanak oluşuyor. Bu da kısmen, milliyetçi aşırı sağın Avrupa’daki gelişmesi savaşa olan mesafesiyle açıklanabilir. Fakat bu asıl sebep değil. Asıl sebeplerden biri güncel siyasetin ve ekonominin tarihten önde olması. Elbette bu, tarihin önemli olmadığı anlamına gelmiyor, zira birçok tarihsel ders günümüzün krizleriyle ilişki içinde.

RT: Eğer bu Avrupa’nın son kriziyse, milliyetçi duygular daha da yükselecek demektir.

GR: Bu büyük bir tehlike. Avro bölgesi çökerse, AB çökerse, milliyetçilerin farklı cephelerde yer alması en muhtemel senaryo olarak karşımızda. Pek yerinde olan soru ise milliyetçiliğin türlerinin ne olduğu ve milliyetçilerin nasıl aşırı ve tehlikeli olacaklarıdır.

İkinci Dünya Savaşı’ndan önce olanlar, özellikle de günümüzdekine benzer bir krizin yaşandığı 1930’lardakiler tarihsel bir ders. Bunun sonucu ise aşırı milliyetçiliğin yükselişi, birçok otoriter ve Nazi türünden rejimlerin Avrupa’da ortaya çıkışı olmuştur.

Bu tarihsel dersin büyük tehlikesi bugün yeniden gelişiyor. Ben bu tehlikenin kaçınılmaz olduğunu düşünmüyorum. Bence, geçmişle bugün arasındaki fark, İkinci Dünya Savaşı’ndaki Avrupa’ya göre daha demokratik bir kültürün, daha demokratik kurumların güçlü bir şekilde bulunmasıdır. Pek emin değilim, ama Avrupa demokrasisinin bu krizi atlatacağından umutluyum.

RT: Anti-demokratik görüşlere sahip bir siyasetçinin demokratik kurumları kullanarak iktidara geleceğini düşünüyor musunuz?

Aslında Hitler’in durumunda tam da böyleydi. Hitler, bu şekilde iktidara geldi. İkinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında birçok ülkede gerçekleşen de bu. Farklı bir olasılık da bu mücadelenin Batı demokrasisi için bir test olacak olması. Sadece Batı demokrasisi için değil, Avrupa ve uluslararası demokrasi için de bu test geçerli. Demokrasi gerçekten de ekonomik çöküş ve siyasal bozulma koşullarında ortaya çıkan milliyetçilik sınavını atlatabilir mi?

RT: Avrupa’yı birlikte tutmak, milliyetçiliğin yükselişine karşı sihirli bir değnek işlevi görebilir mi?

GR: Bunun her derde deva olacağını düşünmüyorum, fakat umudum Avrupa Birliği’nin dağılmaması. Çünkü bütün hatalarına rağmen, AB aşırı milliyetçi alternatiften çok daha iyidir. Kimse ne olacağını biliyor mu? Bence, muhtemelen AB ayakta kalacak, öyle de umuyorum zaten.

Eğer Rus olsaydım, AB’nin çökmesini ve milliyetçiliğin aşırıcı türlerinin Avrupa’da yükselmesini isterdim, çünkü bu Rusya için anlamlı bir mücadele olabilirdi.

Stalin’in SSCB’si: Süper güç olmanın ağır bedeli

RT: Rusya’da Joseph Stalin hakkında iki farklı görüş var. Bir kısım, Stalin’in İkinci Dünya Savaşı’nı kazanan ve ülkeye muazzam bir destek verdiğini söylerken, başka bir kısım da Stalin’in SSCB’nin çöküşüne sebep olan ekonomik krizin asıl sebebi olduğunu söylüyor. Bu konuda ne diyeceksiniz?

GR: Stalin öldüğünde Winston Churcill “Stalin Rusya’yı tahta sabanla buldu ve atom bombasıyla bıraktı” demişti. Bu ifade Stalin’in başarısını özetliyor diye düşünüyorum. Bu başarı, Sovyetler Birliği’nin modernleştirilmesi, kentleştirilmesi ve sanayileştirilmesidir. Bu başarı, 1941 yılında Alman işgaline karşı bir ülkenin temellerinin oluşturulması ve faşizme karşı zafer ve ayrıca savaş sonrası Sovyetler Birliği’nin temellerini nükleer bir süper güç olmasıdır.

Eğer Rusya halen dünyada önemli bir rol oynayan bir ülkeyse ve gelecek için büyük bir potansiyele sahipse, bunun nedeni Stalin zamanında oluşturulmuş temellerdir.

Bunu söylerken elbette, Rusya’nın modernizasyonunun acımasız olup olmadığı hakkında birçok soru sorulabilir, tartışma yapılabilir. Çünkü elbette Stalin Rusya’yı ve Sovyetler Birliği’ni modernize edebilirdi…

RT: Savaş sonrası Rusya’yı kastediyorsunuz, değil mi?

GR: Hayır, savaş öncesi Rusya’dan bahsediyorum. Stalin aynı zamanda milyonlarca insanın ölümünden de sorumluydu. Bunun bedeli hakkında başka bir tartışmayı ele alın, yaşanan olaylardan ders çıkarılıp çıkarılamayacağı hakkında bir tartışma yapabilirsiniz, bu Stalin’in amaçladıklarından belki de daha etkili olabilir. Ama yine de sonuç olarak çok acımasızca da olsa Sovyetler Birliği’nin modernizasyonu Stalin zamanında başarıya ulaşmıştır.

RT: Yani, Sovyetler Birliği’nin çöküşü, gerçekten de Stalin’den sonraki liderler yüzünden mi oldu?

GR: Elbette, Stalin’in kurduğu ve ölümünden sonra da devam eden sistemin kitlesel terör gibi acımasız bazı yanları Stalin’in ölümünden sonra yok oldu. Esasında bu Stalin’in sistemiydi. Fakat sistem birçok açıdan yetersizdi. Bu yetersizlikten sonunda Sovyetler Birliği’nin çöküşüne sebep oldu.

RT: Bu Stalin’in Sovyetler Birliği’nde kurmaya çalıştığı, ölümünden sonra da çöküşe sebep olan zihniyet miydi?

GR: Bu ne tür bir zihniyetten söz ettiğinizle alakalı. Stalin bir komünistti ve sosyalizme inanırdı, komünist ütopyaya inanırdı, Sovyet sistemine inanırdı. Onun inandığı Sovyetler Birliği bütün dünya için bir modeliydi. Kimse Stalin’in görüşlerini ve inançlarını kabul etmek zorunda değil, fakat onun vizyon gücünü tanımak zorunda. Bu vizyon gücü Sovyetler Birliği’nin tarihsel gelişimi içinde çok önemli.

Ne olduysa Gorbaçov başa geldiğinde sordukları, geleneksel Sovyet imajı için çabaları ve sistemi radikal bir yoldan reform yapmaya çalışmasıyla oldu. Bunun sonucu olarak da sistem çöktü.

RT: Batı’daki insanlar Stalin’i genellikle Rusya’ya liderlik eden ve İkinci Dünya Savaşı’nı kazanan bir siyasetçi olarak görüyorlar. Rusya’da savaşın kazanılmasıyla ilgili bir kuşku yok. Rusya’sız savaş kazanılamazdı. Batı’nın bu konuda kuşkuları var mı?

GR: Batı’da bunu inkâr etmek isteyecek bazı insanlar var. Çünkü bu onların yüzleşmekten korktukları bir gerçek. Evet, bu otoriter sosyalist rejim, diktatör Stalin Hitler’in yenilmesinin sorumlusuydu.

RT: Nazilere karşı olarak mı?

GR: Bu tür insanlar, Nazizim ve Komünizm, Stalin ve Hitler arasında çok büyük bir farkın olmadığını söylerler, hangisinin birbirinden daha kötü olduğunu tartışırlar. Ben bunun en yaygın görüş olduğunu düşünmüyorum. En yaygın görüş, Nazizm ve Komünizm, Hitler ve Stalin arasındaki farkları kabul eden görüştür. Hitler, dünya için Stalinden katbekat daha tehlikeli bir diktatör.

Ben Sovyetlerin İkinci Dünya Savaşı’ndaki rolünün günümüzde daha çok kabul edildiğini düşünüyorum. Tabii ki, İkinci Dünya Savaşı’yla ilgili farklı ve çarpık görüş sunmak isteyen insanlar hep olmuştur.

RT: Stalin hakkında oldukça bilgili ve ders vermiş birisiniz. Batı’da Stalin ve Rusya’nın İkinci Dünya Savaşı hakkında bilgi eksikliği bulunduğunu söylemediniz.

GR: Sadece Batı’da veya Rusya’da değil, tüm dünyada tarih konusunda bilgi eksikliği bulunuyor. Ben bu bilgi eksikliğinin o kadar büyük olduğunu düşünüyorum. Dediğin gibi, günümüzde İkinci Dünya Savaşı’nda Sovyetler’in rolü günümüzde daha çok kabul görüyor, özellikle de Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana.

Soğuk Savaş boyunca devam eden ideolojik bir mücadele oluştu. Bu ideolojik kavga Nazileri yenen Sovyetler’in rolünü inkâr eden “Batılı Soğuk Savaşçılar” tarafından gösterilen bir çabanın ürünüydü. Batı’nın Soğuk Savaş dönemi görüşleri hala geçerli ve hala aynı argümanları üretip duruyor, ama bunlar artık eskisi kadar yaygın ve etkin bir şekilde kullanılamıyor.

Çeviren: Can Semercioğlu

Geoffrey Roberts - toplumsol | Temmuz 26, 2012
Kaynak: RT.com (http://www.rt.com/news/roberts-ussr-eu-nationalism-818/)