Monday, July 23, 2012

Godot’nun çözülen sırrını Beckett uzmanları kabul etti

Yazar Selçuk Altun, geçen yıl yayımlanan romanı Bizans Sultanı’nda dünya tiyatro literatürünün en önemli yapıtlarından biri kabul edilen Godot’yu Beklerken ile ilgili bir iddia ortaya atmıştı.
Altun’a göre Samuel Beckett’in kült tiyatro oyunu Godot’yu Beklerken’de güya Godot gelmez. Bu bekleyiş ve gelmeyişin küresel kültür yaşamı dışında da sembolleştiği malumdur. Altun romanında bu iddiayı neden ortaya attığını şöyle açıklıyordu: “Çünkü Godot sahnedeydi. O, God(Tanrı) ile (idi)Ot (Budala) sözcüklerinin symbiosisiydi. Oyunun iki temel karakteri Estragon God; Vladimir ise (idi)Ot’tu. Bu teoriyi de, Beckett’in oyunuyla ilgili sarhoşken verdiği tek ipucundan yola çıkarak üretmiştim. Yalnız iddiamı romanıma yerleştirmeden önce, onun daha önce gündeme getirilmediğine dair bir araştırma yapmış ve çevremdeki Beckett uzmanı akademisyen ve yazarlara söylemimin makuliyetini onaylatmıştım.” Altun’un bu iddiası Samuel Beckett uzmanlarınca da kabul edildi ve Samuel Beckett Society’nin yayın organı olan The Beckett Circle’de yayımlandı. Selçuk Altun’la bu süreci konuştuk.
Geçen yılki röportajımızdan sonra yaşadığınız gelişmeleri kısaca anlatır mısınız?
Geçen yıl Londra’ya gittiğimde teorimi şair, yazar ve küresel sahaf Marcus Kociejowski’ye ilettim. Bir keşif haberi almışçasına heyecanlandı. Ona göre romanım İngilizceye çevrilince birileri bu bulguyu bir yöntemini bulup sahiplenecekti. Görüşümü derhal bir makale halinde ilgili ortamlara sunmalıydım.
Bir girişimde bulundunuz mu?
Teorimin çatısına güveniyordum ama ben bir Beckett akademisyeni değildim. Bir makale yerine, bulgularımı özetleyen bir mektup yazdım. Malum mektupların içten, alçakgönüllü bir havası olur. Sonunda muhatabıma iki soru yönelttim; okudukları inandırıcı mıydı ve onu daha önce duymuşlar mıydı? Kısa mektubumu Anglo-Amerikan arenasındaki seçkin akademisyenlere, araştırmacılara, editörlere, yazarlara, yazar ajanlarına, Beckett bir Nobelist olduğu için Nobel Vakfı’na ve bir Beckett araştırma kuruluşuna yolladım. Daha kapsamlı bir çalışma içine girmedim çünkü amacım yabancısı olduğum bir ortamda isim yapmak değildi; yalnızca Marcus’un dediği gibi bir intihalci yüzünden saf durumuna düşmek istemiyordum. Piyasayı mektup bombardımanına tutmadım. En fazla 20 kişi ve kuruluşa söylemimi elektronik-posta yoluyla ulaştırdım.
Nasıl tepkiler aldınız?
Nobel Vakfı Genel Sekreterliği’nden bir yanıt gelmezdi, amacım bulgumun kayıtlarına geçmesini sağlamaktı. Üç-dört akademisyenden de yanıt alamadım, ama onların da kulağına herhalde kar suyu kaçırmıştım. Yanıt verenlerin tümü teorimi ilk kez duyduklarını bildiriyor, yüzde 90’ı ‘plausible’ (makul) veya ‘very plausible’ (oldukça makul) bulduklarını iletiyorlardı. Kalan yüzde 10 ise reddetmiyor, tartışmaya değer olduğunu düşünüyordu. Örneğin Prof. David Lloyd (University of S. California’da Beckett uzmanı ve yazarı akademisyen), “Teoriniz çok inandırıcı ve orijinal” derken, Prof. Dan Gunn (Samuel Beckett’in Mektupları’nın editörü) de “Teorinizi ilk kez duyuyor ve onun inandırıcılığına kesinlikle katılıyorum” diye cevap yazdı. Bu tepkiler olumluydu ama sürecin benim için final noktası mektubumu Samuel Beckett Society’nin yayın organı olan The Beckett Circle’de yayımlanmasıydı.
MEKTUP OLARAK YAYIMLANDI
Samuel Beckett Society ile The Beckett Circle’in sizin için özelliği neydi?
A.B.D.’de kurulu S.B. Society belki de en önemli Beckett araştırma ve çalışma kuruluşu. Mütevelli üyeleri arasında Beckett’in varisi ve yeğeni Edward Beckett, yayıncısı John Calder, akademisyen ve Nobelist yazar J.M. Coetzee, James Knowlson ve Ruby Cohn gibi uzman araştırmacılar bulunuyor. Bu saygın kuruluşun yılda iki kez çıkan dergisi The Beckett Circle’de konuyla ilgili seçkin makaleler yer alır veya yayınlar irdelenir. Eğer mektubum bu dergide yayımlanırsa bir ‘inandırıcılık sınavından’ geçmiş olacak ve binlerce küresel araştırmacı, akademisyen ve diğer ilgililere duyurusu yapılmış olacaktı.
Oradan da eli boş çıkmadınız.
S.B.Society’nin başkanı Prof. Rabate teorime olumlu yaklaşmıştı ama yazımın yayımlanması için derginin editörü Prof. Graley Herren’in de ikna olması gerekiyordu. Temelde o da söylemime katıldı ancak dergi için mektubu, denemeye çevirmemi istedi. Ben bir akademisyen değildim. Ona, “Ama Beckett mektup yazmayı çok severdi” dedim. “Arşivlerde 20 binden fazla mektubu var ve bunun beş binden fazlası yayımlanmakta.” Önerimi yerinde buldu ve mektubum sonunda derginin İlkbahar 2012 (Volume 35, No 1) sayısında çıktı.
SAMUEL BECKETT SOCIETY ÜYESİ YAPTILAR
Bu sürecin sonunda gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir Amerikalı akademisyen/yazar, 60 yıllık bir söylemi sarsmak üzere olduğumu söylemişti. Ben, dünya tiyatro ve edebiyat tarihine okkalı bir dipnot eklemiş olabilirim.
Herhalde bu gelişmelerden sonra siz de Samuel Beckett Society üyesi olmuşsunuzdur.
Evet, beni de üyeliğe kabul ettiler.
2013 Londra Kitap Fuarı’na Türkiye, Odak Ülke (Market Focus Country) olarak katılacak. Bizans Sultanı o fuarda hazır olacak mı?
Bizans Sultanı sonbaharda İngiltere’de, ilkbaharda da A.B.D.’de piyasaya sunulacak. Londra Kitap Fuarı’nda da sanırım görücüye çıkacak.
KİTAPLARIMIN REKLAMI İÇİN EDEBİYAT DIŞI GİRİŞİMLERİM OLMADI
Bir Türk yazarı olarak ülkemizin adını da gündeme taşıdınız. Bu tür gelişmelere ihtiyacımız var. Umarız Londra Kitap Fuarı’nda Türkiye’yi temsil edecek komitenin de katkılarınızı pekiştirecek bir girişimi olur.
Bu konuda görüş belirtmemeliyim. Ancak şunu da eklemeliyim; 2008 ve 2009’da, iki romanım kişisel olanak ve çabalarımla İngilizceye çevrildi. Kitaplarımın reklamı için edeb(iyat) dışı girişimlerim olmadı. Önemli bazı medya tanıtım fırsatlarını, ülkemi karalamamı da beklediklerini sezince reddettim. Birilerine daha şirin görüneyim diye adımdaki ‘ç’ harfini iptal etmedim. Kendimi polisiye yazarı olarak kategorize etmem ama iki romanım da, yayımlandıkları yılda, Uluslararası Polisiye Yazarları Kuzey Amerika birimi tarafından A.B.D.’de yılın nitelikli polisiyeleri listesinde yer aldı. Geçen yaz, birikimli okurlara hitap eden The Observer gazetesi, iki romanımı da, Türkiye’de okunacak mükemmel kitaplar listesine ekledi. Kişisel reklamımı yapmadan, kalemimin gücüyle, Türk edebiyatının uluslararası arenada tanıtımına bir nebze katkıda bulunmuş olabilirim.
HERKES ONU FARKLI YORUMLUYOR
- İrlandalı Samuel Beckett (1906-1989), yazar, oyun yazarı, eleştirmen ve aynı zamanda bir şairdi. 20. yüzyıl deneysel edebiyatının önde
gelenlerindendi.
- Sanatçının 1949 yılında Fransızca olarak yazdığı ünlü eseri Godot’yu Beklerken, en çok bilinen eserlerindendir. İlk kez 1953’te Paris’te sahnelendi.
- 1954 yılında Beckett tarafından bazı değişikliklerle İngilizceye çevrildi ve başka ülkelerde de sahnelenmeye başladı.
- Eser, başta avangard olarak nitelendirilmesine rağmen hızla klasikleşti.
- Eserde ‘Godot’, toplumsal ve bireysel özelliklerden arındırılmış olsa da somut görüntüsüyle bir ‘varlık’tır. Kahramanlarımız Vladimir ve Estragon’un bekleyişine son verecek bir olgudur. Sembolik olarak kimine göre umut, kimine göre Tanrı’dır. Her birey ve toplum Godot’yu kendi kimliğine göre yorumlar. Godot, Cezayirli köylülere göre toprak reformu, Polonyalı seyircilere göre ulusal bağımsızlık, kimine göre hiç gelmeyecek olan sosyalist düzendir.
İhsan Yımaz – hurriyet.com.tr (22 Temmuz 2012)