Monday, February 18, 2013

Redd: Sanat ya uyutmak ya da uyandırmak için yapılır



gülenay börekçi

“Sanat dediğiniz şey ne toplum ne de başka bir şey için yapılır. Aslında sanat ya uyutmak yahut uyandırmak için yapılır” diyen Redd’in internette bir blogu var. Orada 2011′i şöyle anlatmışlar: “Van depremi. Fikir özgürlüğünün devlet baskısıyla yok edilmeye çalışılması. İktidarı beslerken muhalifleri sindirmeyi hedefleyen dezenformasyon mekanizmalarının çoğalması. Açılım vaadini takiben Kürtlere uygulanan baskıların artması. Alevilerin ve Ermenilerin ötekileştirilmesi. Kadına şiddet. Eşcinsellerin aşağılanması. Öğrencilerin cezalandırılması. Umutlarımızın erozyona uğratılması.” Adını “kırmızı”dan ve “itiraz”dan alan Redd’in üyeleri, bütün bunların, biz farkında olsak da olmasak da hayatımızın içine bir biçimde sızdığını biliyor. O yüzden hepimizde bir bıkkınlık, umutsuzluk, karamsarlık hali var, hepimizin uykusu bir şekilde kaçmış durumda…
Yeni çıkan “Hayat Kaçık Bir Uykudur” tam olarak bu hissiyatla yaratılmış, politik itirazlar barındıran sert şarkılar içeren bir albüm. Redd üyeleri Doğan Duru, Berke Hatipoğlu, Güneş Duru, İlke Hatipoğlu ve Berke ‘Syantek’ Özgümüş’le albümün bu tavrını konuştuk…
“Redd’in Seyir Defteri” adlı blogunuzda, dinleyicilerinizle “içeriden” bilgileri paylaşıyorsunuz. Yeni albümün müjdesini verirken “Haydi gelin heyecanlanalım” demişsiniz…
Çünkü biz çok heyecanlıyız. Yeni albümde daha önce yapmadığımız şeyler denedik. Mesela şarkıları işlerken bilgisayar başında da vakit geçirip şarkıların neye ihtiyacı olduğunu görmeye çalıştık. Bize büyük bir özgürlük tanıdı bu, farklı bir perspektif kazandırdı. Sahnede ve canlı performanslarda sıkıntısı olan bir grup değiliz, seyirciyle etkileşim halinde olmayı seviyoruz. Fakat kayıt sürecinde seyirci filan yoktur. Stüdyoya girer duvarlara baka baka çalarsın. Beş kişiyiz ama çalarken herkes kendi enstrümanına odaklandığı için kimsenin yapılan işe bir bütün olarak bakamıyor. Bu yüzden onları yaratan, sözleri yazan, enstrümanları çalan biz değilmişiz gibi dinledik bu defa şarkılarımızı. Yani yaptığımız işe biraz dışarıdan, uzaktan baktık ve albümü böyle şekillendirdik.
“Hayat Kaçık Bir Uykudur”, güzel bir isim. Kaçık birçok anlama geliyor ama ben dinlerken, sizin bu albümü uykusuzlara yaptığınızı düşündüm ve uykunuzu kaçıran şeyleri merak ettim…
Hem müziyen olarak yaşadıklarımızdan, hem de bu ülkenin bireyleri olarak tanık olduklarımızdan bahsedebiliriz. Uykumuzu kaçıran şeylerden biri, ana akım rock müziğin arabeske çok yakın durmaya başlamasıydı. Rock müziği oluşturan temel unsurlar var ama bunların gitgide azaldığını, arabeskin bilinçli bir şekilde ve hızla rock müziğe entegre edildiğini görüyoruz. Prodüktörler ticari bakarak bir piyasa yaratmayı hedefliyor. Rock bizde hiçbir zaman çok korunaklı bir yerde durmuyordu zaten. Ama şimdi tanımı da değişiyor. Halbuki arabesk, 1970′lerde bir isyan müziği olarak ortaya çıktığında önemliydi. Çünkü sadece bir müzikal tercih değil, Anadolu ve Kürt coğrafyasında yaşayanların isyanlarını dile getirmesinin bir yoluydu. Ama şimdi yeniden popülerleştirilmesi başka bir şey. Orhan Gencebay ya da Müslüm Gürses gibi gerçek arabeskçiler bile başka türlere kayarken, rock müzik yapan beyaz Türklerin daha çok albüm satmak, daha çok konser vermek adına bunu sahiplenmesi çok acayip. Bir samimiyetsizliğe işaret ediyor.
Politik tavrınız net. Hrant Dink cinayeti sonrasında tanık olduklarımız karşısında susmadınız. Tutuklanan gazetecileri desteklemek için eylemler düzenlediniz. “Vicdani red”den bahseden şarkı yaptınız. Tehlikeli bir şey değil mi bu?
Kendimizi toplum için sanat yapan bir grup olarak konumlamayız ama Türkiye’nin demokrasiyle, insan haklarıyla ilgili siyasi meseleleri bizi ilgilendiriyor. Bunların tamamen dışındaymışız gibi davranamayız. Öte yanrdan tiyatroculara uygulanan baskılar müzisyenleri de ilgilendirir, gazetecilerin hapse atılması sinemacıların da meselesidir, çünkü hepimiz aynı topraklarda yaşıyor, üretiyoruz. Zaman zaman tepki aldığımız doğru ama umursamıyoruz. Tehlike nedir derseniz; bizde tepkiler kaçak yöntemlerle gösterilir. Mesela müzik sektörü bir gün emrederse, sponsorlar, promoterlar sizden ellerini çekebilir. Sonuçta üniversite festivalleri bile sponsorların belirlediği isimlerle yapılır, onlar da politik olarak aktif sanatçılara yakın durmaktan pek hoşlanmaz.
Albümün son şarkısı bomba sesleriyle başlayıp “telveD litaK”, yani “Katil Devlet” sloganıyla son buluyor… Doğru bildiğimiz her şeyi tersten okuyan bir devleti, alışık olmadığımız bir cüretkârlıkla tanımlıyorsunuz. Kendinizi nasıl koruyorsunuz?
Devrini çoktan tamamlamış bir tartışma bugün yeniden dirildi ve sanatçılar, Başbakan’ın “Siz sanat için sanat yapıyorsunuz” suçlamasıyla karşı karşıya kaldı. Bizse şunu savunuyoruz: Sanat uyutmak yahut uyandırmak için yapılır. dolayısıyla yaptığımız müzik, karakterlerimizden, fikirlerimizden bağımsız olamaz. Bu ülkenin bireyleri olarak itiraz ettiğimiz, karşı çıktığımız şeyler müziğimize de yansıyacaktır. Kendimizi korumak için yaptığımız tek şey, inandıklarımızı savunmaya devam etmek…