Wednesday, February 13, 2013

Noam Chomsky: Ne olursa olsun Esad’ın sonu ölüm



Suriye bir tür intihar yolunda, bundan kolayından çıkış yolu varmış gibi görünmüyor. Türkiye, Suriye’de Kürt otonom bölgesinin yükselişinden, bunun Türkiye’deki devasa Kürt sorununu ne şekilde etkileyeceğinden son derece kaygılı.

Jovana Vukotic - Çeviri: Öznur Karakaş – Özgür Gündem

Magnitsky Yasası’nın uygulanması ve ABD-Rusya ilişkilerinde gerginlik, NATO’nun Türkiye’nin Suriye sınırını savunmak üzere Patriot füzesavarlarının konuşlandırılmasını onaylaması, Suriye’de şiddet olaylarının azalması yönünde yapılan geçici anlaşma, kimyasal silah mevzusu, AB’de ekonomik kriz… Bütün bu gelişmeler üzerine ünlü Amerikalı felsefeci, dilbilimci ve siyasi activist Noam Chomsky ile görüştük. Chomsky ayrıca ABD’nin Rusya sınırı yakınına füze sistemi yerleştirmesinin son derece provokatif bir eylem olduğunu belirtti.

ABD-Rusya İlişkileri

İlk sorum Magnitsky Yasası ve Rusya ve ABD arasındaki gerginlik üzerine olacak. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bu yasadan önemli bir sonuç çıkacak mı?
Bana kalırsa, Rusya açısından en doğru tepki Rusya Dış İlişkiler Ofisinin ABD’deki insan hakları istismarcılarının listesini elde ederek, bunların varlıklarını dondurmak üzere bir yasayı meclisten geçirmek olurdu. Mesela, Başkan Obama’dan başlayabilirler, sonuçta kendisi en büyük insan hakları ihlalcisi. Kendisi büyük bir vahşete imza atan bir suikast kampanyasını yönetiyor. Demek istediğim, böyle bir şeyi Rusya yapmış olsaydı, insanlar Rusya’ya karşı nükleer savaş açmaktan bahsediyor olurlardı. Rusya buradan yoluna devam etmeli. Mesela, ABD tüm dünyada, Gazze’de daha birkaç hafta önce olduğu gibi, korkunç insan hakları istismarlarını destekliyor ve aslında bunlara bizzat dahil oluyor. Dünyanın en berbat insan hakları istismarcılarından biri olan Suudi Arabistan’a devasa miktarlarda silah tedariği yapıyor. Mesela buradan devam edebilirsiniz. Yani, Rusya açısından doğru tepki bu olacaktır ama elbette böyle bir şey yapmaz.
Gerçekten de bunun Rusya-ABD ilişkilerinde gerginliğe sebebiyet vereceğini düşünüyor musunuz? Yoksa bir kağıt parçası olmaktan öteye geçmeyecek mi?
Bu durumun nasıl ele alındığına bağlı. Herhangi bir sonuç doğurmayacak sembolik bir jest olarak kabul edilirse, bu yalnızca bir fikir olarak kalacaktır. Öte yandan, politikalar üzerine etkisi olursa, bundan daha fazla anlam taşıyabilir. ABD’nin kendi insan hakları bilançosunu göz önünde bulundurduğumuzda böyle bir şey yapmayacağını düşürsek, şu anda epey bir amaç yüklenmiş durumda. Elbette, ABD’de bunu anlamıyorlar, basın bundan bahsetmiyor. Ne kadar doğru olursa olsun, diyelim ki New York Times’e verdiğim bir röportajda, Obama’nın dünyanın en büyük insan hakları ihlalcisi olduğunu söylesem, neden bahsettiğimi anlamazlar bile.
Obama’nın yeniden başkan olarak seçilmesi üzerine neler düşündüğünüzü söyler misiniz? Bu bilhassa Avrupa’da birleştirilmek üzere olan, ya da en azından öyle olduğunu düşündüğümüz ABD füze savunma sistemi söz konusu olduğunda, Rusya için ne ifade etmektedir?
İlk olarak, her açıdan stratejisler ve muhtemelen siyasi liderler için füze savunma sisteminin ilk vuruş silahı olarak görüldüğünü aklımızda tutmamız lazım. Füze savunma sistemleri, çalıştıklarında bile, ki mesele de bu aslında, ama diyelim ki çalışıyor olsalar dahi ilk vuruşu durdurmayı başaramayacaktır. Muhtemelen, bir misilleme saldırısını önleyebilirler; bu da onların ilk vuruş silahı olduğu anlamına gelmektedir. Elbette Rusya da, ABD planlamacıları da, diğer herkes gibi bunu biliyor.
Yani, Rusya sınırlarına yakın bir yere füze sistemi yerleştirmek, ki planlanan da bu, son derece provokatif bir eylem. Rusya, diyelim, Kanada’da bunu yapmaya kalksa, savaş çıkar. Böyle bir şeyin hoşgörülmesi mümkün olmaz. Obama, Bush’un bıraktığı haliyle füze sistemlerinde hafif ayarlar yaptı, ama sistemi Rus ordusunun ve Rus stratejistlerinin yine de son derece tehditkar bulacakları şekilde bıraktı, ki ABD’de Rusya aynını yapsa benzer bir algıya sahip olurdu. Bir kaç ay önce, Obama’nın seçimler sonrasında bu konuda geri adım atabileceğine dair kayda alınmamış yorumlarda bulunduğunu anımsarsınız. Bu burada ciddi mesele olmuştu ve elbette insanlar bu açıklamayı hatırladılar. Ama böyle bir şey yapar mı, şüpheliyim.

Rusya-ABD ilişkileri hakkında ne düşünüyorsunuz? Ne yönde ilerleyecekler?

Aslında bundan biraz bahsettik. Rusya’nın yeterince iç sorunu var, bunlarla nasıl başa çıkacağı belli değil. Rusya ve ABD arasındaki doğrudan ihtilaflar ABD Çin arasındakiler kadar keskin olmayabilir. Çin ABD söz konusu olduğunda, ortada ciddi ticari ilişkiler var. Aslında, Çin ABD borçlarının ciddi bir miktarına sahip, bu miktar Japonya’dan biraz daha fazla. Elbette ABD ve Avrupa, Çin mallarının esas tüketicileri. Rusya söz konusu olduğunda, böylesi bir tüketim daha az. Yani, ortada çok farklı bir ilişki mevcut.

Rusya ve AB

AB’de yaşanan mali kriz ve dünya çapında ekonomik kriz üzerine önümüzdeki yıl için beklentileriniz nelerdir? Daha genel olarak da Rusya-ABD ve Çin-ABD ilişkilerinde neler olacak?
Cevap verilmesi gereken çok fazla soru var. Pek çok şey şu anda muğlak durumda. Mali krizle başlayalım. Mali kriz banka istikrarından sorumlu İngiliz bankalarından birinin müdürü tarafından “felaket döngüsü” tabir edilen durum sonucu ortaya çıkmıştır. Bu bir “felaket döngüsüdür” çünkü ABD ve İngilitere’de, belli ölçülerde diğer ülkelerde, büyük yatırım şirketlerin riskli işlemler üstlenmelerini teşvik eden bir sistem mevcuttur. Adı üstünde riskli oldukları için, bu işlemler vasıtasıyla ciddi karlar elde edebilirler. Eninde sonunda böylesi işlemler söz konusu risk yüzünden çökerler ve bu noktada devreye vergi mükellefleri girer ve onları kurtarırlar. “Felaket döngüsü” işte budur.
Büyük bankalar için hükümet sigorta poliçesi bulunmaktadır. ABD’de bu bankaların itibarları çökemeyecek kadar mühimdir; başları belaya girdiğinde onları kurtarmak durumundayız yani. Bu esasen hükümet sigorta poliçesi. Büyük bankaların onlara daha yüksek kredi notları vs. vermesi için euro bazında yılda aşağı yukarı 50 milyar olduğu tahmin ediliyor. Kredi ajansları notlandırmalarını yaparken işler sarpa sararsa vergi mükelleflerinin onları kurtaracağını göz önünde bulundururlar. Bütün bunlar aslında riskli işlemlerden ibaret döngünün teşvik edilmeye devam edilmesi anlamına gelmektedir. Kârlar, kurtarma operasyonları…. Reagan yıllarından beri bu böyle gelmiş böyle gidiyor. O zamanlar, Yeni Düzen’in düzenleme aygıtları yürürlükten kaldırılmış; yerine bu sistem teşvik edilmişti.
Şimdi bu sistemi belli ölçülerde kısıtlamak için bir mevzuat, Dodd-Frank Yasası çıkarıldı. Ancak lobilerin doğru dürüst işlemesin diye bunu kırpma yönünde gösterdikleri muazzam çabalar sonrasında Dodd-Frank Yasası’ndan geriye ne kalacak muamma. Uygulandığı ölçüde bile, çoğu sorunun üzerine eğilmiyor. Yani muhtemelen başka ve bu sefer daha büyük bir mali kriz yaratıyoruz. Bu arada Avrupa da bildiğiniz gibi Troyka…
Evet. Onlar da ekonomik bir felakete yol açacağı neredeyse kesin olan politikalar yürütüyorlar. Yalnızca ekonomik düşünerek, durgunluk anında kemer sıkma politikaları dayatmanın hiç bir anlamı yok. Misal Yunanistan’ın borçları arttıkça artıyor. Büyümeden kesiyor, yani bu işten çıkış yolu yok. Ülkelerin, bilhassa İspanya ve Yunanistan’ın kendi para birimleri üzerine kontrolü yok. Bu yüzden, ABD’nin ya da kendi parasını kendisi basan diğer ülkelerin yaptığını yapamıyorlar. Para birimlerinin değerini düşürüp krizden çıkış yolu arayamıyorlar, bunu yapamıyorlar çünkü euro kullanıyorlar. Yani kapana kısılmış durumdalar. Kemer sıkma politikaları durumu daha da kötü yapacak.
Yunanistan’da yeterince iç sorun var, ama İspanya örneği bilhassa çarpıcı çünkü mali sistemin çökmesinden evvel, ki bu hükümet değil İspanyol bankalarının ve borç veren Alman bankalarının kabahatiydi, 2007 yılında gerçekleşen bu çöküş öncesi, İspanya devletinin bütçesi oldukça iyi durumdaydı. Aslında İspanya sosyal hizmetler vs. bakımından Avrupa’nın en düşük masraflara sahip ülkelerinden biri. Yani mesele hükümet harcamaları değil, mesele bankaların hatası ve işler daha da kötüye gidiyor.
Ticari ve mali yayın organları bile bunu eleştiriyor. Aslında, IMF bu politikalardan geri adım atmaya başladı çünkü bunların ekonomik olarak nereye varacağı o kadar aşikar ki. Yine Avrupa Merkez Bankası’nın ABD’deki tekabülü Merkez Bankası’ndan çok daha tepkisel olduğunu anımsamak gerekir. ABD Merkez Bankası’nın iki yetkisi var. Bunlardan biri enflasyonu kontrol altında tutmak, içeride enflasyon emaresi yok. Diğer bir yetkisi ise tam istihdamı sağlamak. Elbette bu konuda pek de bir şey yaptığı yok, ama en azından belli jestlerde bulunuyor. Avrupa Merkez Bankası’nın ise tek bir yetkisi var: enflasyonu kontrol altında tutmak. Bundesbank tarafından dayatılan %2 gibi düşük bir rakam üzerinden enflasyonu kontrol altında tutması gerekiyor, ki bu ekonomiler için son derece zararlı. İstihdam için bir şeyler yapma yetkisi yok.
Yani bu kurumun politikaları ABD Merkez Bankası’nınkilerden bile beter. Sonuçları Avrupa’da kendini gösteriyor. Bunun sonuçlarından biri bizzat Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi tarafından ifade edildi. Wall Street Journal’a bir röportaj verdi ve bu minvalde Avrupa toplumsal sözleşmesinin istikrarsız olduğunu, çoktan ölmüş olduğunu, refah devletlerinden vazgeçmemiz gerektiğini söyledi. Elit ve refah içindeki sektörler için sorun yok, zaten bunlar hiçbir zaman refah devletinden hazetmemişlerdi. Ancak refah devletlerinin çökmesi felaket olur. Avrupa’nın muazzam bir değişim olmazsa gittiği yön de burası.
 Suriye, NATO, Türkiye
NATO Türkiye’nin Suriye sınırını korumak üzere Patriot füzesavarlarının konuşlandırılmasını onayladı. Bu konu üzerine ne düşünüyorsunuz? Şimdi ne olacak?
Bu sorunun cevabını bilen birinin olduğunu sanmıyorum. Suriye bir tür intihar yolunda, bundan kolayından çıkış yolu varmış gibi görünmüyor. İşler daha da sarpa sardı, siz de görmüşsünüzdür Kürt kuvvetleri ve isyankar kuvvetler arasında bir savaş yaşandı. Bu durumu daha da karıştırıyor ve elbete Türkiye’yi de ciddi şekilde etkiliyor. Türkiye tabi olarak Suriye’de Kürt otonom bölgesinin yükselişinden, bunun Türkiye’deki devasa Kürt sorununu ne şekilde etkileyeceğinden son derece kaygılı. Ancak Suriye’de de durum, içeride hiçbir uygulanabilir çözüm olmaksızın büyüyen korku filmini andırıyor. Pek çok öneri var. Bunlardan biri sanırım Dublin’de, El-Ahtar İbrahimi, Rusya ve ABD temsilcileri arasında tartışıldı. Ancak, ülkenin yıkımından gayri bir sonuç elde edecek şekilde bu durumdan bir çıkış yolu bulmak son derece güç.
Ne olursa olsun Esad’ı suikast bekliyor, demem o ki, ülkeyi terketmeyi kabul edecek olsa, onları bilinmez bir kadere terk ettiği için muhtemelen Alevi ortakları tarafından öldürülür. Ülkeyi terk etmezse, er ya da geç ortadan kaldırılır. Pek çok öneri yapıldı; daha bir kaç gün önce, Nicolas Noe adında ciddi bir uzman bir öneride bulundu. Buna göre ülkede bir tür geçici bölünme olacak, Şam civarındaki bölge Esadın kontrolüne verilirken ülkenin geri kalanı isyancıların kontrolüne verilecek, şiddetin azalmasına hatta belki de sulhname çıkarmaya yönelik geçici bir anlaşma yapılabilecek mi görülecek. Tabi bu zor bir ihtimal, ama bundan daha iyi bir öneri de şimdiye dek duymadım.
Diğer bir sorun da kimyasal silah meselesi. Suriye çoktan Obama’nın kırmızı çizgi tabir ettiği sınırı aştı. Kimyasal silahlar söz konusu olduğunda, ABD geri adım attı ve kırmızı noktalarını biraz geriye çekti, ama er ya da geç bu ciddi bir sorun halini alacak. Kimse de buna yanııt vermedi. Onları bombalayamazsınız!