Tuesday, August 27, 2013

Dersimlinin hep bir yanı eksik

Dersimli ozan Mikail Aslan belki de bir müzik arkeoloğu. Çünkü unutturulmaya çalışılan geçmişin peşinde. Pirlerin, dedelerin sesi soluğu oluyor kendini bildi bileli. Acıları ve katliamları hatırlatıyor. Hikâyesi sarp, özlemi ise hep Dersim. Şimdi de yeni albümü Xoza (Doğa) Kalan Müzik'ten yayımlandı.

Pazar Dergi - Mikail Aslan, “Dersimlilerin bir yanı sürekli eksiktir. Dağlara baktığımda asalet gelir hep aklıma, bir yandan da geri gelmeyecekler....” diyor, “ne şimdiyim, ne sonra ne de geçmiş. Sürekli bir göç halindeyim.” Başlıyor hikâyesini anlatmaya; “Sekiz yaşına kadar Türkçeyi köyümüze gelen askerlerden ve devrimcilerden duymuştum yalnızca. Bizim köy aslında ‘Taug’ diye bir köye bağlıydı. ‘Pekoy’ diyorlardı, Zazaca ‘Dağ arkası’ minvalinde. Terk edilmiş bir hali vardı hep. Sonra ismi çok kez değişti, Türkçeleştirildi.”
Peki, ya göç? Bir solukta anlatıyor; “10 yaşındaydım, baskı görüyorduk. Tabii gençler de sessiz kalmıyordu, kalamıyordu. Abimin de o dönem faaliyetler içine girmesiyle işler şiddetlendi. Abim cezaevine girdi ve biz de Kayseri’ye geldik, kaçtık, zorundaydık! Zaten Dersim’den çıkarılan aileler Kayseri’de toplanıyordu. Orada hayvancılık yapıyorduk, bir de arıcılık. Arılardan çok şey öğrendim. Mesela? O zamanlar devrimciler geliyordu dedim ya hep. Eşitlik ve sosyalizminden bahsediyorlardı ama neydi anlattıkları? Sonra baktım cevap arılarda. Birlikte çalışıyorlar. Kimse kimseyi çalıştırmıyor, çalışıyorlar! Erkek egemenliği de yok. Elimde kraliçe arı sevmişliğim vardır. Belki diyorum yıllar sonra arıcılık yaparım yine.”
İnsan hep kendi doğusunu özler
Aslan, ortaokul ve liseyi Kayseri’de okumuş. Sonra Malatya’da İnönü Üniversitesi’nde matematik bölümüne girmiş ama üniversite macerası iki yıl sürebilmiş, çünkü kavgalar ve çatışmalar hiç bitmemiş. “Ne zaman bana saldıracaklar?” diye düşündüğüm çok oluyordu diyor Aslan, “O sırada annem Almanya’ya kardeşinin yanına gitmişti. Bana bir şey olmasından korkuyordu. Gözaltına alınmıştım, okuldan uzaklaştırıldım. Ben de Almanya’ya gittim ve bütün aile oraya yerleşti. Sonra da müzik çalışmalarım başladı. Zihnimdeki müziği ağır ağır demledim. Anadilimde kendi ülkemde yapamadığım şeyi burada yapabilirim. Zazaca albüm yapacaktım! İçimdeki açlığı doyurmam kaçınılmaz olmuştu. Ama ilk başlarda her şey çok fluydu. Sonra hem matematik eğitimime hem de konservatuvara devam ettim. Armoniyi anladıkça matematikten
uzaklaştım ve hayalimi gerçekleştirdim, albümümü Zazaca yayımladım.” “Agerayîs” dönmek anlamına geliyor. “Sürgünden dönmek mi?” diye geliyor akla, Aslan yanıtlıyor; Bizde sürgün ‘Garp’ demektir, Bizim anadilimizde sürgüne giden insana Garb’a gitmiş derler. Gariplik de oradan geliyor hatta. Bizde hiçbir sürgün Doğu’ya gitmemiş. Biz de hep Batı’ya doğru gittik. Bedensel bir kopuş var ama tinsel olarak ailemin, politik ve siyasal çevremin bana dayattığı kimlikle varolmak istemiyordum ve müziğime sığınıyordum. Durdum ve ayağa kalktım, kulağıma sesimi verdim; “İnsan hep kendi doğusunu özler, esmer yanını yine de gizler” diye bir söz yazdım.

Su elbet yolunu bulacak


Gelelim yeni albüm Xoza’ya. Albüme ismini veren Xoza melodik yapısıyla, bir yandan bu topraklarda yaşanan katliamları bize hatırlatırken diğer yandan sıranın o insanları yıllardır besleyen doğaya geldiğini anlatıyor ve uyarıyor.

Aslan bu coğrafyadaki katliamlardan sadece insanların değil doğanın da çok etkinlendiğini anlatıyor. Aslan, “yaşadığımız bu acıların yanında doğanın yaşadığı acıyı fark etmedik. Üzerinde yaşadığımız bu tarlanın yeniden ekilmesi gerekiyor, çoraklaşan ve verimsiz hale gelen bu toprağın yeniden ürün vermesi için dinlenmeye ihtiyacı var, toprağı dinlenmeye bıraktım, yeniden doğuşunu gerçekleştirmesi için” diyor. Çem Vano’da ise Munzur derdini anlatıyor. “Her seferinde akışına müdahale edilen Irmak ısrarla meftunu olduğu denizine doğru yol alıyor, her seferinde ‘çekilin önümden, daha çok yolum var’ diyor. Kendi toprağının rengini gururla taşıyor, bütün ırmaklar gibi.
Ve Türkiye, Aslan şiir gibi özetliyor her şeyi; “Türkiye’de tüm dereler birleşiyor güçleniyor ama yolunu bulamıyor. Ama akıyor, aktıkça da berraklaşıyor. Elbette yolunu bulacak!”
Fotoğraf: Vedat Arık