Tuesday, February 11, 2014

Cockburn: ‘Suriye’de durum Kürtlerin lehine’ – İsmet Kayhan (ANF)


Şu an Humus’ta bulunan tek Batılı muhabir olan Independent gazetesinden Patrick Cockburn, Suriye’deki barış arayışlarının umut verici olmadığı görüşünde. Mevcut statükodan Kürtlerin kazançlı çıktığını ifadeden Cockburn, Kürtlerin artarda kazanımlar elde edip bunları koruması gerektiğini belirtiyor.
“Kürtler için her şeyin olumlu gittiği iddiasında değilim. Sadece ciddi kazanımlar olduğunu söylüyorum” diyen Cockburn, Kürtlerin statükoyu tehdit etmesi nedeniyle Batı’nın endişeli olduğunu söylüyor.
Independent’ın Ortadoğu uzmanı ve bölgedeki muhabiri Patrick Cockburn, Lübnan, Irak ve Suriye’den geçtiği tarafsız haberlerle dikkat çeken önemli bir gazeteci.
“Türkler büyük konuşurlar ama harekete geçmeye sıra gelince hayal kırıklığına uğratırlar. İranlılar ise tam tersi…” bu şık tespitin sahibi Cockburn ile Suriye ve Rojava’daki gelişmeleri konuştuk.

Son dönem yazılarında Türkiye’yi de yakından izleyen Cockburn, Türk dış politikasını ‘felaket’, Gülen Cemaati ile AKP yönetimi arasındaki çatışmayı ise ‘Türkiye bölünmüş durumda’ sözleriyle değerlendiriyor.
“Suriye’nin bazı bölgeleri Afganistan ve uzun yıllar iç savaşın sürdüğü Beyrut’u andırıyor” diyen Patrick Cockburn ANF’nin sorularını yanıtladı.

‘KÜRTLERİN KAZANIMLARI VAR AMA DURUM KIRILGAN’
Son dönemdeki yazılarınızda, Kürtlerin ‘Arap Baharı’nın en önemli kazananları arasında olduğunu yazdınız. Fakat Suriye’de Kürtlerin arkalarında güçlü bir ‘aktörün’ desteği yok ve kazanımlarının kırılgan olabileceğine dair yorumlar var…
Bu iki nokta da doğru. Kesinlikle önemli kazanımlar elde ettiler. Belirli bir bölgede kontrolü sağladılar, Suriyeli Kürtler üzerinde her zaman baskı oluşturmuş Baas devleti geri çekilmek durumunda kaldı. Vatandaşlıklarını kabul etmiyordu; Kürt bölgelerine yerleşimci yerleştiriyordu; hapse atıyordu; baskı ve işkence yapıyordu. Bu devlet şimdi çok daha güçsüz. İsyancılar da Baas devletine karşı bir zafer kazanamadı. Suriye’de güç dengesi ve iktidarın kimin elinde olduğu konusunda, mevcut statüko Kürtlerin lehine.
Böyle kalacak mı?
Bilmiyoruz. Durum tabii ki kırılgan. İkinci olarak da şiddet hakim ortama, birçok sivil Kürt kaçmak durumda kaldı. Ağır çatışmalar yaşanıyor. Kürtler için her şeyin olumlu gittiği iddiasında değilim. Sadece ciddi kazanımlar olduğunu söylüyorum.
‘BATI ŞAŞKIN DURUMDA’
Suriye’deki Kürtlere Batı’nın bakışı neden soğuk. Suriye’deki Kürtlerin yolu ülke çapında çatışmaların çözümü için bir reçete olamaz mı?
Bence, batı olan biten karşısında şaşımmış durumda. Türkiye’nin bölünmesini istemiyorlar. PYD’den şüpheliler. Bu konuda net bir çizgileri olduğunu zannetmiyorum. Bu bakış açısı da Suriye’de ne yapılacağı ile ilgili daha büyük karmaşanın bir parçası. Bence Batı’nın Kürtlerin yanısıra, Özgür Suriye Ordusu, İslami gruplar gibi diğer gruplar konusunda ne yapacağı da net değil. Suriye’nin dağılmayacağı konusunda bir umut taşımak istiyorlar ve Kürt milliyetçiliğine şüphe ile bakıyorlar.
Kürt hareketine bu şüpheli bakış neden?
Öncelikle Sykes-Picot Antlaşması sonrasında Ortadoğu’da zaten bugünkü sınırları ortaya koyan batının kendisiydi. Bölgedeki ayrışmaların sürmesi, sınırların aynı kalması konusunda çıkarları var. Bu nedenle de Kürtlerin sınırlarla ilgili ortaya koyan statükoyu tehdit etmesinden endişe ediyorlar.
El Kaide neden PYD’ye saldırıyor? Neden gücünün büyük bir kısmını Esad ile savaşmak yerine Kürtlere saldırmak için kullanıyor?
Tam olarak durumun ne olduğunu bilmiyorum. Fakat Suriye’nin Kuzey doğusundaki petrol sahalarının kontrolü, Türkiye’ye sınır geçiş kapılarını kontrol etme gibi somut bazı amaçlar var. Irak Şam İslam Devleti özellikle Irak’a geçişleri sağlamayı umuyor. Bu gruplar asıl olarak dinci gruplar ve milliyetçi değiller fakat yine de içlerinde bir Sünni Arap özelliğine sahipler bu da etnik ve dini azınlıklara karşı hoşgörüsüz olmalarına yol açıyor. Mücahit gruplar, kendileriyle özellikle de IŞİD kimseye hoşgörü göstermiyor. El Nusra’nın daha hoşgörülü olduğu iddia edilse de bence tüm bu cihatçı gruplar genel olarak aynılar. İdeolojileri ve tutumları pek farklı değil.

‘TÜRKİYE BÖLÜNMÜŞ DURUMDA’
Türkiye’deki ‘barış’ süreciyle, Arap ülkelerindeki gelişmeler arasında bir bağlantı kuruyor musunuz?
Türkiye’deki mevcut bölünmüşlüğün, AKP ile eski müttefikleri arasındaki ayrımların Kürtlerin lehine olup olmadığından emin değilim. Bir yandan eğer bu hükümeti zorlarsa belki sonrasında Erdoğan gibi bir figür olmazsa Kürt sorunu konusunda değişiklikleri zorlayacak başka bir lider olmayacak diye düşünülebilir. Dolayısıyla bu konuda bir yanıt vermek için biraz erken gibi.
Şimdi, Arap Baharı’yla birlikte Kürtler için en önemli gelişmeler Irak ve Suriye’de yaşandı. Suriye’de devletin zayıflaması ve Irak’ta 2003 yılından itibaren yarı bağımsız bir devlet kurmuş olmaları ve Bağdat’taki hükümetin devam eden zayıflama süreci ve Sünni Araplarla ayrışmalar nedeniyle Kürdistan Bölgesel Yönetimi üzerinde hakimiyet kurmakta başarısız kalması. 2008 yılına dönüp baktığımızda Bağdat’taki merkezi hükümetin, gittikçe güçlendiğini ve Kürtlerle sürtüşme yaşadığını görüyoruz. Bugün ise bu söz konusu değil ve bunun kazananı da Kürdistan Bölgesel Yönetimi.

 ‘KÜRTLER KAZANIMLARINI KORUMALI’
Sizce Suriye Kürtleri şu anda ne yapmalı? Taktiklerini ve ittifaklarını değiştirmeliler mi?
Bence Suriye Kürtleri olayları kontrol edemedikleri için tutumları da biraz olayların akışına bağlı. Şam yönetiminin, isyancıların ya da yabancı güçlerin yaptıklarına bağlı olarak hareket etmek zorundalar. Önlerindeki görev, artarda kazanımlar elde edip bunları ellerinde tutmak ve kendi bölgelerini koruyup halkın başka yerlere kaçmak zorunda kalmasını engellemek. İç savaşın sonunda tekrar güçlü bir merkezi hükümet kurulması durumunda kazanımlarının ellerinden gitmesini engellemek zorundalar.
Arap Baharı’ndan ‘en karlı’ çıkan hareketin El Kaide olduğu tespitine katılıyor musunuz?
Bu tabii El Kaide derken neyi kastettiğimize de bağlı. Amerikalılar geçmişte Usame Bin Ladin tarafından yönetilen El Kaide örgütünün kalıntılarını anlıyorlar. Ancak bunun pek gerçekçi bir tanımlama olduğunu düşünmüyorum. Bence genel olarak El Kaide ile benzer inanç ve pratiğe sahip cihatçı örgütlere bakılmalı. El Nusra’nın El Kaide’nin Suriye’deki kolu olduğunu, IŞİD’in daha da bağnaz ve şiddet yanlısı bir grup olduğunu söyledim. Başka örgütlere de, örneğin Libya gibi ülkelere bakarsanız da benzer şeyleri görürsünüz.
LADİN KANADININ SURİYE’DEKİ ÖRGÜTLER ÜZERİNDE ETKİSİ SINIRLI
El Kaide’yi yakından takip ediyorsunuz. Sizce örgüt Usame Bin Ladin’in ardından farklı bir siyasi çizgi izledi mi?
Özellikle güçlü bir dönüşüm fark etmedim. Fakat El Kaide’nin Usame Bin Ladin kanadının, El Kaide ile bağlantılı örgütler olarak tanımlanan Irak, Suriye ve Libya gibi başka ülkelerdeki örgütler üzerinde her zaman sınırlı bir etkisi oldu. Dolayısıyla Usame Bin Ladin’den sonra bir değişim olduysa bile bu değişimlerin de etkisi oldukça sınırlı.
Diğer cihatçı örgütlerin tutumları, Usame Bin Ladin’den sonra değişti mi?
Gördüğüm kadarıyla hayır. Dolayısıyla El Nusra, Irak-Şam İslam Devleti gibi örgütlerinin tutumları geçmiştekiyle hemen hemen aynı. Bu soruyu yanıtlamak zor çünkü, yanıtlarken, Batı’nın Suriye’deki gerçek amacının ne olduğunu bildiğimizi varsaymamız gerekiyor. Arap Baharı da, devrimler ile karşı devrimlerin bir iç içe geçmişliğinden oluşuyor. Eğer Batı’nın amacı Esad’ı devirmektiyse, tabi ki bunu yapamadılar. Eğer amaç, Esad’a karşı kabul edilebilir bir alternatif yaratma idiyse bunu da başaramadılar. Bu anlamda politikaları iflas etmiş olabilir. Ama amaçları, bir devlet olarak Suriye’yi zayıflatmak, İran’ı zor durumda bırakıp zayıflatmaktıysa o anlamda bazı başarıları olduğu söylenebilir.

MEZHEP ÇATIŞMASINI BATI MI DERİNLEŞTİRİYOR?
El Kaide ve diğer bazı güçler tarafından derinleştirilen mezhep çatışmasının, bölgedeki devletleri zayıflatması anlamında, Batılı güçlerin avantajına işlediği görüşüne katılıyor musunuz?
Evet, bence Ortadoğu’da yalnızca şimdilerde değil, örneğin 2003 yılından itibaren olanlara bakarsanız, Batı’nın ve Körfez monarşilerinin, Irak, Suriye ve Libya gibi ülkelerin zayıflamasını arzu ettiğini görürsünüz. ABD, Irak’ın yalnızca iç güvenlik için askeri güç bulundurması gerektiğini söylemişti. Bu anlamda, bu devletleri güçsüzleştirecek adımları kendi avantajlarına gördüklerini söyleyebiliriz.
‘SURİYE’NİN KUZEYİ 1980’LERİN AFGANİSTAN’I GİBİ’
BBC, geçen hafta Batılı istihbarat kuruluşlarının Batı ülkelerinden Suriye’ye savaş için giden mücahitler konusunda Suriye istihbaratıyla görüştüğünü duyurdu. Fakat şimdiye kadar bu mücahitlerin gidişini engelleyemiyorlar mıydı yoksa buna göz mü yumdular sizce?
Açıkça görülen, Batılı ülkelerden mücahitlerin gidişini engellemedikleri. Bu konuda Türkiye’ye de büyük bir baskı uygulamadılar. Bu insanların büyük kısmı Suriye’ye Türkiye üzerinden gittiler ve Türkiye’nin bu geçişleri engellemesi için güçlü bir baskı yapılmadı. Bence bu da Batı’nın Esad’ın süratle devrileceği ve Suriye’nin de 2011 yılındaki Libya gibi olacağı konusundaki yanlış hesabının bir parçası. Aslında Libya’da da cihatçıları destekleyerek benzer bir hata yaptılar. Tabi Suriye’de savaş daha uzun sürünce sorun da daha büyüdü. Bu anlamda, Suriye’nin Kuzeyini 1980’lerin Afganistan’ı gibi bir yere dönüşmesine katkıda bulunarak büyük bir hata yaptılar.
Suriye’de sorunların nasıl çözüleceğini öngörmek zor. Suriye’nin bazı bölgeleri Afganistan ve uzun yıllar iç savaşın sürdüğü Beyrut’u andırıyor. Ne muhalifler ne Esad birbirini yenecek gücü yok. Öte yandan çeteler, savaş ağaları bazı kentler ve kasabaların yöneticileri haline geliyor. Cenevre-2 konferansıyla ilgili olarak ise ilerleme şansı pek parlak görünmüyor.
‘TÜRK DIŞ POLİTİKASI TAM BİR FELAKET’
Erdoğan, Ortadoğu politikasını doğru okuyup, bölgede doğru bir dış politika izleyebildi mi sizce?
Bence Türkiye’nin dış politikası, 2011 yılından bu yana tam bir felaket olarak nitelenebilir. Aslında Türkiye o tarihte, bölgede olumlu bir rol oynamak için elverişli bir pozisyondaydı. Komşularıyla iyi ilişkilere sahipti, Suriye’de isyancılarla Esad hükümeti arasında da nüfuzunu kullanarak önemli bir arabuluculuk rolü üstlenebilirdi. Nihayetinde Türkiye’nin Suriye ile oldukça uzun bir sınırı var ve bu sınırın isyancıların askeri faaliyetleri için oldukça önemli bir konumda. Ancak Türkiye bir iç savaştaki taraflardan birini seçti ve Esad’ın sonunun da yakın olduğunu ve Kaddafi gibi olacağını varsaydı. Tabi ki, bu değerlendirme gerçeklikten oldukça uzaktı. Irak’ta Türkiye’nin bir varlığı ve ticari nüfuzu var fakat bu etki oldukça sınırlı. Bugün ise Türkiye, Irak siyaseti içinde belirli bir tarafı destekler konuma gelmiş durumda ve bunun ciddi olumsuz sonuçları var. Türkiye’nin dış siyaseti Mısır ve Libya’da da başarısız oldu. Dolayısıyla Türk dış politikasının olağanüstü derecede başarısız olduğunu söyleyebiliriz.
İRAN-ABD GÖRÜŞMELERİNİN YANSIMALARI
Geçen yazki Gezi direnişi ‘Arap Baharı’nın bir devamı olarak görülebilir mi sizce?
Evet, bence, protestolarda daha geniş demokratik haklar gibi benzer talepler dile getirildi. Fakat, Gezi olaylarının uzun vadede nasıl bir önemi olacağını tespit etmek için biraz erken.
Sizce İran’la görüşmelerin, Suriye ve diğer bölgelerdeki gelişmeler üzerinde ciddi bir dönüştürücü etkisi olacak mı?
Evet, şimdiden bir etkisi olduğunu görebiliyoruz. Fakat bunun gelecekte nasıl bir sonuç ortaya koyacağını söylemek için erken çünkü İran ile ABD ve Körfez monarşileri olan müttefiki ülkelerin ilişkilerinin nasıl devam edeceğini bilemiyoruz. Tabi ki ortada bir İran’ın nükleer programı konusunda geçici bir anlaşma var ama bunun uzun dönem bir anlaşmaya dönüşüp dönüşmeyeceğini söylemek şu anda mümkün değil ve belki de insanlar bu konuda biraz fazla iyimser düşünüyor. Şu anda hem Tahran hem de Washington bu anlaşmanın kazananı olduğunu düşünüyor. Ama bu mümkün değil.