Monday, May 13, 2013

"Anadolu belgeselci için altın değerindedir"


İstanbul'un tarihi sokaklarında şehirle özdeşleşmiş seyyar satıcıların hayat öykülerini, günlük hayatımızda her gün karşılaştığımız emekçilerin bilinmeyen hikâyelerini anlatan belgeselci, İlker Yiğen. Türkiye'nin en uzun soluklu ve en çok izlenen dizilerinden biri olan "Arka Sokaklar" dizisinin meşhur Doktor Yavuz'u o. Oyunculuk alanında başarıları bir yana, dikkat çeken belgeselleri "Suların efendileri", "Seyyar Holding" ve "Avrupa'nın Türk patronları" çalışmalarıyla bilinmeyen, ilginç, zorlu hayatları gün yüzüne çıkartıyor.

Fırat Aşık

Dede mesleği olan fotoğrafçılıkla başladığı belgeselcilikte her zaman kaybolmaya yüz tutmuşların ve unutulmuşların peşinde olduğunu söyleyen Yiğen; "Bu topraklarda hangi taşı oynatsanız, hangi elleri kırış kırış olmuş çiftçiye mikrofon uzatsanız bir belgesel konusu ortaya çıkar" diyor.

Belgeselciliğe çocukluk yıllarında gazeteci olan dedesinden kalan makinelerle başlayan İlker Yiğen, ilginç hayat hikâyesini ve projelerini Cumhuriyet Haber Portalı'ndan Fırat Aşık'a anlattı.

Başarılı oyunculuğunuzun yanı sıra başarılı belgesellerinizle dikkat çekiyorsunuz.  Belgeselle tanışma süreciniz nasıl oldu?

 Çocukluğum tarih kokan, sur içi diye bilinen bölgede bulunan Samatya - Yedikule semtlerinde geçti. Şuan belgeselcilikle uğraşıyorsam bu semtlerin bana katkısı çoktur. Çünkü sur diplerinde top oynar, kale önünde denize girer, 100 yıllık evlerde otururduk. Çocukluğumda bu detayları belgelemek ve geleceğe taşımak isterdim. O yüzden hep bir kameram olsun istedim. O zamanlar kamera sahibi olmak zordu. Gazeteci dedemden kalan makinalarla yetinmek zorunda kaldım. Ama kamera içimde ukde olarak kalmıştı.

Çocukluk yıllarımda dede mesleği olan fotoğrafçılıkla uğraştım. Bir gün okul gazetesi için fotoğraf çekmeye gittiğim konserde yer alan basın mensupları ile tanıştım. Betacam kameralar başımı döndürmüştü. Ardından kamera arkasında çalışma fırsatı buldum. Birkaç yıl kameraman abilerimin malzeme çantasını taşıdıktan sonra kamerayı omuza alma vaktinin geldiğini düşündüm.

Birkaç televizyon programında çalıştıktan sonra özel bir kanalda ‘’Çevre ve İnsan ‘’ adlı 13 bölümlük bir belgesel dizisi çektim. Çocuk yaşlarda kamera bilgisine aşina olduğum için kendi projelerimi veya yönetmenlik yaptığım projeleri kendim çekmeye başladım. Çünkü işin detaylarına vizörden baktığımda daha çok keyif alıyorum.
 
Türkiye’de belgesel izleme oranları ve belgesel bütçeleri çok düşük bu konuda ne gibi zorluklar ile karşılaşıyorsunuz?

Belgesel, görüntülü ve sesli bir kitap gibidir. Öğreticidir. Düşündürücüdür. Kitap okuma oranı düşük olan ülkelerde sosyal ve kültürel alanda kurtarıcıdır.

Belgeselcilerin ve belgesel dünyasının en büyük sıkıntısı düşük bütçelerdir. Örneğin Marmaray Kazısında ortaya çıkan tarihi kalıntıları belgesel yapan firma yabancı bir firmadır. Yine tünelin yapım aşamasını belgesel yapanlar dünyaca tanınmış bir belgesel kanalıdır. Biz kendi varlıklarımızın belgeselini yapabilecek güce sahip olamıyoruz ne yazık ki.
 
Türkiye belgeselci için eşsiz bir ülke. Belgesel malzemesi konusunda sıkıntı çekmiyorsunuzdur?

Türkiye haritasını elime aldığımda sanki hiç bitmeyecek bir belgesel senaryosunu elime almış gibi olurum hep. Bu topraklarda hangi taşı oynatsanız, hangi vadiye objektif çevirseniz ya da elleri kırış kırış olmuş bir çiftçiye mikrofon uzatsanız, yüzyıllarca sürecek bir belgesel malzemesi çıkar ortaya.

 “Anadolu belgeselci için altın değerindedir”

 ‘’Kayıp Şarkılar’’ belgeseli için Haftalarca Anadolu’nun en ücra köşelerine giderek kaybolmaya yüz tutmuş şarkıları aradık.  Anadolu bir belgeselci için altın değerindedir. Her yerinde farklı bir hikâye, farklı bir efsane gizli. Zaten çok geçmeden bizde kendimizi bu hikâyelere ve efsanelere kaptırarak bir yıl sonra "Silinmeyen İzler" ’adlı bir belgeseli çektik.
 
Büyük ses getiren belgesellerden biri olan “Faili Meçhul” belgeseli ekibinde çalıştığınız süreçte  neler yaşadınız?

"Faili Meçhul’’ belgesel dizisi ülkemiz aydın insanlarının katledildiği bir dönemi anlatıyordu.  Bu projenin montajına her girdiğimde gözüm dolar, içimi bir umutsuzluk kaplardı hep. Özellikle hayranı olduğum Uğur Mumcu’nun suikast dosyasını işlerken çok ağladım. Belgeselde, Cumhuriyet gazetesinde Uğur Mumcu’ya ait köşe yazılarını toplama görevi bana düşmüştü. Birçok yazısını tarih sırasıyla okudum. Ama 25 Ocak 1993 tarihli Cumhuriyet gazetesini elime aldığımda babamı kaybetmiş gibi üzüldüm arşiv odasında.

Belgesellerinize ulaşmak isteyen izleyiciler nerede ve nasıl ulaşabilirler?

Şu an ise 3 farklı belgesel projesinin çekimlerini gerçekleştiriyorum. Bu projelerden biri, TRT BELGESEL ekranlarında önümüzde ki günlerde yayına girecek olan ülkemiz de ki seyyar satıcıların hikâyesini anlatan ‘’Seyyar Holding’’. İlk bölümünde Cihangir pilavcısı, Balat pilavcısı gibi meşhur seyyarların hikâyesini konu edindik. Yine bana ait olan ‘’Suların Efendileri’’ adlı belgesel projesinde su üzerinden geçimini sağlayan insanların meslek ve hayat hikâyeleri yer alıyor. Şu an ağırlıklı olarak üzerinde çalıştığımız bir diğer proje ise, 70’li yıllarda bir bavulla Avrupa’ya işçi olarak giden ve attığı doğru adımlarla başarıyı yakalayıp holding sahipliğine yükselen Türklerin hikâyesini anlatan ,’’Avrupa’nın Türk Patronları’’. Bu proje ise önümüzde ki günlerde TRT Türk ekranlarında yayına girecektir.