Saturday, September 8, 2012

Zenne: Dürüstlük bazen öldürür

 CANAN AYDIN/BİRGÜN

“Dürüstlük bazen öldürür” diyor Ahmet Yıldız. Ahmet, dürüstlüğünün ona da ölüm getireceğini tahmin ediyordu. Ve öylede oldu.  Ailesine gay olduğu söyleyen Ahmet Yıldız 2008 yılında babası tarafından öldürüldü. Kara haber tez yayıldı ve bu olay dünya basınında da ‘Türkiye’nin ilk gay namus cinayeti’ olarak haber oldu.
Ahmet’in arkadaşları Mehmet Binay ve Caner Alper ise Ahmet’in bu acı hikayesinden yola çıkarak gaylerin içsel travmalarını ve aileleriyle olan yaşamlarını ‘Zenne’ adlı bir sinema filmiyle beyazperdeye taşıdı. Bu hafta gösterime girecek olan film 48. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nden beş ödülle dönmüştü.
Gaylerin hiç de tanımadığımız o içsel travmalarına Biz de filmin senaristi ve yönetmenleri Mehmet Binay ve Caner Alper’le, Ahmet’i ‘Zenne’yi ve gaylerin o yabancılaştığımız duygusal travmalarını konuştuk
>>Biz bugüne kadar gayleri genellikle polisle çatışırken ya da yaşadıkları mahalleli ile çatışırken gördük ve üçüncü sayfa haberlerinde okuduk. Ahmet Yıldız’ın hikâyesinden yola çıkarak çektiğiniz bu filmde bu kez biz gaylerin duygusal travmaları ile tanışıyoruz. Sinema filmine konu etme sürecinden biraz bahseder misiniz?
Caner Alper: Ben 6-7 yaşlarında iken Ertürk Yöndem diye bir TRT yapımcısı vardı. O bir ara travestiler, transseksüellere takmıştı. Onları polis eşliğinde sokaklardan toplar, karakolda bekletirler, sonra nezarete kilitlerlerdi. Ve sonra onların sakalları, bıyıkları uzardı.  Annem o zamanlar annelik içgüdüleriyle bana derdi ki; bakın işte bunları mutlaka seyredin, böyle olmamak lazım.
Ben ise ya onlara benzersem ya bu şekilde bir muameleye maruz kalırsam diye çok korkardım. Çocuk aklımla bu durumu travma haline dönüştürdüğüm ve  televizyonla ilgili aklımda keskin olarak kalan tek fotoğraf olarak kaldı. Bu bahsettiğim 35 yıl önceydi. Türkiye’de bu konuda şimdiye kadar bir yol alınamadı. Ara sıra, eşcinselleri anlatan yabancı filmler çekildi ama onlarda gayleri aile içinde bir birey gibi gösterilmeyen filmlerdi. Bütün gayler gibi bu durum beni de çok rahatsız ediyordu. Arkadaşımızın öldürülmesiyle de bu süreç hızlandı. Ve filmi yapmaya karar verdim.
Mehmet Binay: Ahmet öldürülünce kendi meselemizde, kendi çevremizden birini kaybedince bunun üzerine film yapmak farz oldu.  Bu hikâyeyi sinema filmi yapmaya karar verince Türkiye’de insan hakları açısından  LGBT topluluğunun yaşadığı neler var, hangi meseleler var, diye düşündük. Bunun içinde en önemlisi devletle ve özellikle askerlikle ilgili yaşanılanların bizi temsil edeceğini düşündük. Böylece süreç başladı.
>>Türkiye’de bazı  konuların dokunulmazlığı vardır. Bunların basında ise askerlik gelir. Zenne filmi bu anlamda cesur bir konuyu ele alarak cesur davranıyor...
CA: Antalya’dan bu yana filmin içindeki karakterler itibariyle cesur olduğu söyleniyor. Ama bizim filmimiz 15 yaş üzeri ve şiddet ve cinsel içerik almadı seçici kuruldan. Bu da sevindirici.
MB: LGBT’ler için dünya düzeyinde de bakarsanız eşcinsellerin özel hayatını anlatması açısından hiç cesur değil. Ama zaten filmin amacı LGBTlilerin öteki olan insanların aile hayatının da olduğunu göstermesi. Bu bir aile dramı ve aile filmi.
CA: Zenne Can aseksüel bir karakter, fotoğrafları çektirmeyi reddettiği gibi neredeyse hayallerinde dans ederken yere düştüğü an bir orgazm yaşar gibi beyaz bir gelinlik giymiş bir erkek gibi. Daniel, ise biseksüel ve kadın sevgilisi var. Ahmet ise gay. Bu birbirinden çok farklı üç karakter toplumun gözünde üçü de aynı. Yani gay. Üçü de o askerlik jürisi karşısına geçtiklerinde aynı pozu vermek zorunda. Dolayısıyla bu cinsel hayatları bir miktar bırakıp bunun hangi halde gösterilmesi gerektiğiyle ilgilenmek lazım. O yüzden cinsel içerik bekleyenler bu filmde hayal kırıklığına uğrayabilirler.
>>Gaylerin yaşamı  birçok filme konu oldu. Kimsenin aklına dans sanatıyla birleştirmek gelmedi. Neden ‘Zenne’?
MB: Dansla anlatmak istememizin sebebi; bir zenne için hayat danstan ve o hayal dünyasından nasıl ibaretse, Ahmet de hayatla dans ediyor başından beri. Ama o, zor bir dansın içinde.
CA: Dans çok sembolikti. Zenne Can’ın bütün bu dansları, efemine davranışlar, renkli saçları, sahnede giydiği kostümleri dans edebiliyor olması, Ahmet’in ise çocukken giydiği bale kıyafeti üzerinden gelişen ve bütün hayatını zindana çeviren bir problemin hafıza içinde tutulmuş olması, tüm bunlar inanılmaz bir kontrastı. Bu Ahmet’in hikâyesinde de var, gerçek bir hikâyedir. Bir anlatım biçimi tabii ama Zenne’nin o dansları ile bu kadar acı bir konuya birazcık daha nefes aldırmak istedik.
MB: Bu ülkede “Erkek adam dans eder mi?” diye bir cümle var. Zaten Ahmet’te filmde ‘ben dans etmeyi sevmem ki” diyor. Hatta Ahmet’in küçükken bu yüzden dayak yediğini de görüyoruz.
>> Türkiye’de vicdani ret gerçekten çok büyük sorun. En bilindik örneği ise Mehmet Tarhan. O askerliği eşcinsel olduğu için değil, savaşa ve silaha karşı olduğu için reddettiği halde kendisinden yine de o bahsedilen fotoğrafları istediler. Devlet eğer gay isen mahremiyetin olmadığını mı dayatıyor?
CA: Vicdani retçi olmanın kabul edilebilir bir tarafı da, eşcinsel deklarasyonunun tabii ki olmaması. Bizim filmimizde de vicdani retçi, Zenne Can’ın annesi; bir binbaşı eşi. Hatta bir sahnede “Ben Binbaşı Önder Öztürk’ün eşiyim. Benim oğlum asker kaçağı falan değil” diyip duruyor. O asker kaçağı tanımına bile karşı geliyor. Ama tabii biz filmin içinde bu kavramları bire bir kullanmadık.
MB: Bence böyle düşünen çok anne var Türkiye’de.
>>> Filmde, Zenne Can’ın annesi Batılı bir kadın oğlunu seviyor ona sahip çıkıyor. Ahmet’in annesi ise Anadolu kadını; acımasız, sevgisiz. Acaba batılılar gayliğe daha mı ılımlı bakıyor?
CA: Hayır. Mesela Zenne Can’ın abisi “ne haber lan yavşak” diye karşılıyor kardeşini.  Homofobik.

MB: Militarist. Büyük ihtimal faşist…

CA: Mesela Zenne Can’ın teyzesinin sevgilisi Kürt. Teyzesine sahip çıkar, bir bakıma Zenne Can için de güvenilir bir abi
gibidir. Bir doğulu cinayet işler, çocuklarını öldürür gibi yargılara karşı bu yan karakterler yaratılmıştır.
CA: Mesela gerçek Kezban’ın da öyle temizlikle ilgili bir sorunu yok. Onu biz kurguladık. Mesela baba da öyle naif biri değil zaten. Eğer Rüçhan Çalışkur’un canlandırdığı ‘Kezban’ ve her iki annede çocuğuna sahip çıksaydı o zaman gerçekten her iki baba da bunu yapmazdı.  O yüzden diyoruz “anneler severse çocuklar kurtulur”. Çünkü Anadolu’daki kadınlar çok güçlüdür. Az konuşurlar ama konuştukları zaman da tam konuşurlar.
>>Ahmet’in annesini tanıyor musunuz?
CA: Hayır ama çok iyi biliyorum. Ahmet cesaret edip öyle bir şey yapamadı hiçbir zaman. Filmde Zenne Can’ın annesi “annenlere selam söyle” dediğinde çaresizce baktığı o sahne gerçektir mesela. Ahmet’in yüzünde gördüğüm ifadenin aynısıdır o. Bizim annelerimiz bunu söylediğinde Ahmet’in ifadesi gerçekten oydu.
>>>Ahmet’in babası kendisini vuruyor. Ama öldürmüyorsunuz…
CA: Evet çünkü o utançla yaşamaya devam etsin istedik. Ben şahsen karakterlerde babadan nefret ettim. Anneden tiksindim. Babasının oğlunu öldürüp kaçmasını bu şekilde cezalandırdım. Ona verebileceğim en kötü ceza buydu.
MB: Anne “sen de erkek misin” diyor mesela… Hani insanın erkekliğiyle dalga geçilir ya bazen. Anne de ona o baskıyı yapıyor.
CA: Türkiye’de genellikle mert olmamak, doğru olmamak, kötülüklere ortak olmak, mücadele edememek vs tüm bu olumsuzluklar ibnelikle bağdaştırılır ve öyle adlandırılır.
MB: Hatta hakem yanlış karar verince “ibne hakem” olur.
CA: Dolayısıyla her şeyin cezası eşcinsel olmaya bağlanıyor. Anne de zaten o yüzden kocasına saldırıyor.
>>>Oyuncu seçerken elbette ki iyi oyuncu her rolün üstesinden gelir gibi genel bir yargı var. Ama bu öyle pek altından kalkılabilecek kadar kolay bir rol değil. Olmayacak diye korktunuz mu?
MB: Aslında çok korktuk. Filmdeki karakterlerin oynadıkları yaşamla aslında hiç alakaları yok.
CA: Ahmet (Erkan) karakterini, Zenne Can (Kerem) karakterini oynayan oyuncular heteroseksüel. Erkan’ın bir kız arkadaşı var. Mesela Kerem evli ve bir de çocuğu var. Onun için oyuncular sahip oldukları duygularından yola çıkarak oluşturmaya çalışırken dedim ki; bunları kendi içimizde bulmaya çalışmayalım. Çünkü bir annenin içinde bulabileceği güdüyle o öldürme güdüsünü oluştura bilmesi mümkün değil. Hele ki sanatçı bir anne nefret cinayeti duygusunu hangi koşullarda çıkarabilir? Ahmet’in Daniel bıyık bıraktırmak istemesi aslında bir baba güveni istemesidir. Nasıl ki bir erkek sevgilisinde biraz annesinin motifini arıyorsa, Ahmet’inde bir baba modeli arayışıdır bu. Böyle sembolik çalışmalar da çok zor oldu. Endişeliydik tabi ama bizim hazırlanmak için çok zamanımız oldu.
>>Aslında çokta Ahmet’in hikâyesi değil. Biraz da Can’ın hikâyesi. Zenne Can kimin biyografisi?
CA: Evet. Gerçekten Zenne Can diye biri var. Onunla belgesel çalışmalarına da başlamıştık hatta. Zenne Can’a ulaşamıyoruz. Aylardan beri arıyorum. Hatta onu bu projeye bir şekilde dahil etmek de istedik. Çıktığı kulüpte çıkmıyor artık. Ama yaşadığını vs biliyoruz. Aslında Zenne Can gerçekten de cep telefonu kullanmıyor. Tıpkı filmdeki gibi.
MB: Zenne Can İzmir’de yaşıyor. Onun dışında kuzeni var. Oradan sonra ayrılıyor hikâye zaten.
>>>Geçtiğimiz dönem Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf “eşcinsellik bir hastalıktır” demişti…
CA: Evet eski bakan. Kabine yeniden kurulduğunda bakanlık verilmeyen tek bakan da o oldu. Toplum bu tür açıklamalara korkmadan reaksiyon verdiği zaman hükümette ona göre planlama yapıyor. Şimdi son açıklamalardan dolayı İçişleri Bakanı için de aynı şey olacak. Hükümet yapılan bu açıklamaları es geçmeyecektir diye umut ediyorum.
>>>Yeni Anayasa tartışmasında tüm ötekilerin kapsanacağı bir anayasa düzenleneceği iddia ediliyor. Sizce gayler için neler yapılabilir?
MB: Düzenlenecek olan anayasa mümkün olduğunca, nefret cinayetlerine teşvik etmemeli. Hakların on tanesinin yerine beşini versin ama hayatta kalmamı sağlasın öncelikle.
>>Film bu hafta vizyona giriyor. Neler bekliyorsunuz?
CA: Bu tür filmleri ayakta tutan tek şey az da olsa gişede biraz kalabilmesi. Eğer Zenne ilk üç gün ilgi görürse o zaman vizyonda kalır ama ilk üç gün insanlar gitmezse o zaman kaldırılabilir.  Eğer Zenne gişede bir miktar başarılı olur sinemacıları ve dağıtımcıları bir miktar memnun edecek olursa daha kabul edilebilir filmler kategorisine girecek  ve o zaman bu tarzda yapılacak filmlerin de önü açılır.
MB: Filmi yaparken çok zorluk çektir.  Festivallere gönderilirken ayrı, dağıtımcıları ikna etme, sinemacıları ikna etme de. Halende mücadele ediyoruz.
>>Türkiye’de daha önceleri ‘Hamamda’,  ‘Gece, Melek ve Bizim Çocuklar’ gibi ya da Alman sinemasında  Yeni Queer Akımı hatta ilk film olarak ‘Gay Kardeşim’ var mesela.  Siz filminizi hangi akıma akraba buluyorsunuz?
MB: Biz kimlikler üzerine filmler yapmak istiyoruz. Caner’in şimdilerde üzerine çalıştığı film de kimlik problemleri üzerine. Biz belgesellerimizde de kimlikler üzerine çalıştık. Zaten bu ülkenin en büyük problemi kimlikler. Dolayısıyla biz hep bunun üzerinde duracağız.

Heteroseksüeller kendilerini cinsellikleriyle mi ifade ediyorlar

>>Peki dürüstlük bazen mi öldürür?
MB: Evet dürüstlük bazen öldürür. Biz dürüstlüğü seçtik ve ailelerimizle paylaştık. Ve çok iyi bir aile hayatımız oldu. Biz eylül ayında bir açıklama yapmaya karar verdik ve bir röportajda söyledik. Bunu yapma amacımız kendimizi anlatma, bunları ortaya çıkarmak değil; biz bu filmi yaptık, Ahmet’in öyküsünü verdik, Zenne Can’ın yaşamını gösterdik. Ama “dürüstlük bazen öldürür” diye bir şey var. Biz bunu ortaya koyarak anlatarak dürüst ve cesur insanların bu ülkede yaşayabileceğini de göstermek istedik.
CA: Ben cinselliği gaylikle bütünleştirmiyorum ki. O zaman heteroseksüellerinde kendilerini cinsellikleriyle ifade etmeleri lazım. Benim için birey olmak, yaratıcı olmak, özgür düşünceye sahip olmak. Ben eşcinsel kelimesine de karşıyım zaten. Eşcinsel insanları sadece cinsellikleriyle ifade eden bir şey.

Ahmet dürüstlüğünün başına getireceği o mayını göremedi

>>> Ahmet Yıldız öncesinde ailesine gay olduğunu söyleyemiyor, söylerse öleceğini biliyor. Yurtdışına çıkamıyor çünkü askerlik gibi bir sorunu var. Sokakta yürüyemiyor çünkü sürekli takip ediliyor. Yani Ahmet’in kaçacak yeri yok. Ahmet’e bir çıkış yok. Peki bu olaylar zincirinden dolayı gayler kimliklerini açıklarken daha da ürkmeyecekler mi?
Ahmet çıkışı yakaladığı anda pasaportu elindeydi aslında.  Buna rağmen gurur meselesi yaptı. Peşindeki insanlar aslında sembolik ifadeler. Ahmet , ailesi hep peşindeymiş gibi, geçmişi hep peşindeymiş, kaçmak durumundaymış gibi hissetmek durumunda bırakılıyor.
İnsanlar dürüstlük adına onu tebrik etmek için kadeh kaldırıyor. Ama Ahmet’in dürüstlükten anladığı şey ailesine gerçeği söylemekti. Ama Ahmet’in dürüstlük maneviyatı öyle güçlü ki kafesten dışarıya çıkmasının tek koşulu babasına bunu itiraf etmekti. Hatta bunu itiraf ederken Kürtçe ‘suç benim’ diyor. Çok acı tabii. Dürüstlükle özgürleşebileceği duygusu öylesine güçlü omuzlarına öyle fazla geliyor ki bunun altından zaten kalkamıyor. Sadece kaçıp gitmek olarak değerlendiriyor. Halbuki öncelikle insanların hayatta kalabilmesi önemli. Ardından bu ülkede bu tür bireylerinde yaşayabileceği anlatmak gerekiyor. Ahmet dürüstlüğünün başına getireceği o mayını göremedi.

Ahmet, Zenne Can ve Daniel’ın yolları kesişiyor

Daniel neden Türkiye’de?

MB: Daniel Afganistan’da yaşadığı savaş muhabirliği yıllarında yaşadıklarını biraz unutmak için Türkiye’ye geliyor. Menajeri “İstanbul Avrupa Kültür Başkenti olmaya hazırlanıyor” diyor ve  Daniel’ı İstanbul’a gönderiyor ve kültürel bir kitap yapmasını istiyor. Daniel bir gece çocuklarını askere gönderenleri seyrederken aralarından geçiyor ve Beyoğlu’nda yürürken bir bara giriyor ve o barda zennenin dansıyla karşılaşıyor. Böylece Zenne Can ve dolayısıyla Ahmet’le yolu kesişiyor.