Tuesday, September 29, 2015

VARLIĞINI KATLİAMLARA BORÇLU OLAN BİR DEVLET

Devrimci Karadeniz- VARLIĞINI KATLİAMLARA BORÇLU OLAN BİR DEVLET 
VARLIĞINI KATLİAMLARA BORÇLU OLAN BİR DEVLET
Fikret Başkaya
T.C. doğduğum günden beri ve hiç ara vermeden katliamlar yapıyor. Sadece katliamlar yapmıyor, işkence yapıyor, “kaybediyor”, hapsediyor, aç bırakıyor, sürgün ediyor ve bu işe kaldığı yerden devam edeceğinden kimsenin şüphesi olmasın. Zira katliam TC’nin fıtratında mündemiçtir. TC, Osmanlı İmparatorluğunun doğrudan devamıdır. 1923 yılında bir isim değişikliği oldu. Aslında çürüyen bünyeye taze kan nakli yapılmıştı bir bakıma… Osmanlı İmparatorluğunda devlet kutsaldı. Cumhuriyet adını aldı diye o gelenek yok olmadı. Devletin kutsal sayıldığı yerde bırakın sıradan insanları, hanedana mensup herkes katliamlardan, siyasi cinayetlerden nasibini alırdı. Zira saltanatın bekası, kutsal devletin varlığı esastır.  Şimdilerde Osmanlı güzellemesi yapanlar neden söz ettiklerini biliyorlar mı?
TC dur durak bilmeden katliamlar yapıyor ve insanlar “suçlular açığa çıkarılsın”, “katliamın failleri bulunsun”, “adalet  tecelli etsin” diye sokaklara dökülüyor, mahkemelere koşuyor… Katilden adalet beklemek ne kadar mümkün? Onca katliamın hangisinin failleri bulunup-cezalandırıldı? Böyle bir şey mümkün mü? Sonra da neymiş efendim, Türkiye bir hukuk devletiymiş! Sanırsınız ki, hukuku olmayan bir devlet mümkündür! Mafyanın bile kendine özgü bir “hukuku ” olacak da, devletin hukuku olmayacak… Aslında Türkiye’de köklü bir “katliam hukuku geleneği” var dense, durumu çok daha iyi ifade ederdi… Böyle bir şey mümkün mü? Aslında “hukuk devleti” retoriği devlet tarafından yapılan katliamları, işlenen cinayetleri gizleme, kabullendirme, insanları aldatma-oyalama işlevi görüyor. TC kendi “hukukuna” uygun olarak katliamlara rahatça devam ediyor.
Eğitimli elitlerin ihaneti
Birileri katliam planlıyor, birileri icra ediyor, başkaları gizliyor, mahkemelerin “yüksek yargıçları” işi kitabına uyduruyor… Ve böylece sürüp gidiyor… Bu adamlar kim? Bunlar gökten zembille mi inmiş? Başka bir gezegenden mi transfer edilmiş?  Bu adamlar bu halkın çocukları ve üstelik çoğu varlıklı sınıflardan da gelmiyor. Sıradan, mütevazı insanların çocukları. İyi de halk çocukları, emekçi halkın çocukları nasıl olup da rejimin katliamcı adamları, canileri, işkencecileri haline geliyorlar? Aldıkları eğitim onları içinden çıktıkları sınıfa düşman ediyor. Verilen/alınan eğitim onları köklerine yabancılaştırıyor. Aslında Türkiye’de yapılan katliamların, işlenen cinayetlerin asıl faillerinin gerçek kimliklerini, orijinlerini bilebilmek çok öğretici olurdu… Halktan alınan vergilerle beslenen bu eğitimli elitler, halka zulmederek, katliamlar yaparak, cinayetler işleyerek,  egemenlere borçlarını ödüyorlar. Eğitim, eğitilmiş olanlarda “farklı olma” bilincini geliştiriyor ve zamanı geldiğinde de “farklılıklarını” konuşturuyorlar. Eğitimli elitlerde şöyle bir anlayış gelişiyor: ” Eğer farklıysam, ayrıcalıklı olmayı, otorite kullanmayı hak ediyorum!” Suruç’ta dün yapılan katliamı bu söylediklerimi dikkate alarak bir defa daha düşünün. Eğitimli elitlerin ihanetiyle yüz-yüze geleceksiniz…
O halde sadede gelebiliriz. Bu devletin, bu rejimin ıslah olma, iflah olma şansı yok. Kimse kendini “demokrasi”, “hukuk devleti”, “hukukun üstünlüğü”, “bağımsız yargı” yargı gibi, sahte söylemlerin büyüsüne kaptırmasın. Katliamcılık bu devletin, bu rejimin genlerinde mevcuttur. Ve bu rejim asla reforme edilebilir, ıslah edilebilir, “demokratikleştirilebilir” değildir… Ameliyatla “iyileşmesi” mümkün değil.  İyi de, neden bu kadar çok ve bu kadar kolay katliam yapıyorlar? sorusunun da akla gelmesi gerekmiyor mu. Elbette gerekiyor ve bu soruya benim cevabım şöyle: Bu TC, çok kolay katliamlar yapıyor, siyasi cinayetler işliyor çünkü karşılarında kelimenin gerçek anlamında “yurttaş” yok. Zira, Padişahin tebası, Padişahın kulu  hiç bir zaman gerçek bir cumhuriyetin yurttaşı olamadı ve hiç bir zaman itilip- kakılmaktan, aşağılanmaktan kurtulamadı. Eğer özgür yurttaş olabilseydi, katliamcılar köpeksiz köyde değneksiz gezebilirler miydi?.. Türkiye’de geçerli “bilinç”, misafir, mülteci, sığıntı bilincinin ortalamasıdır. İnsanlar ekseri rejimin sınırında yaşıyorlar, olup- bitenleri uzaktan seyrediyorlar… Elbette bir gün gelecek bu durum da değişecek ve değişmesi gerekiyor. Eğer olup-bitenlerin gerçek mahiyetini kavrama niyeti varsa, bir önerim var: Gelin ikircikli olmayan bir tarza rejimin niteliğini tartışalım!