Saturday, April 27, 2013

Örgütlenip direnmeliyiz

Yılmaz Zenger, "Yönetimleri suçlamak biz kentlilerin kendi suçumuzu başkalarına projekte etmesidir. Örgütlenip karşı çıkmadığımız sürece, kendi seçtiklerimizin eylemlerinde suçlu ararken, önce aynayı kendimize tutmamız gerekir" diyor.


Cumhuriyet- Mimar, endüstri ürünleri tasarımcısı, sanatçı, akademisyen, kent plancısı, çevreci... Ama o kendini “ben problem çözücüyüm” diye tanımlıyor. Önümüzdeki günlerde 80. yaşına basacak olan Yılmaz Zenger’den bahsediyorum. Yaratıcılığı sınır tanımayan bir delikanlıdan. Çevresindeki yanlış kararlara, hatalı uygulamalara ve kapitalist sistemin “ne olursa olsun yeter ki tüket” mantığına duyduğu tepki ve öfke onu sürekli olarak problem çözmeye yöneltmiş. Şimdilerde ise doğal kaynakların acımasızca tüketildiği yerkürede geleceğe ilişkin bir şemsiye projenin ilk adımlarını atıyor... Zenger ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
-Kentsel dönüşüm adı altında yaşananlar malum. Bir “problem çözücü olarak” nereye doğru gidiyoruz?
Kenti kent yapan yerleşmiş kök salmış rengini ve tadını onaylatmış dokulardır. Restore etmeyi, iyileştirerek sürdürmenin mantığını Türkiye asla öğrenemedi ne yazık ki. Buna yönetimler de bina sahipleri de dahil; birkaç kat artırmak uğruna geçen yüzyılın güzelim dokularını birer birer yerle bir ettiler. Örgütlenip karşı çıkmadığımız sürece, kendi seçtiklerimizin eylemlerinde suçlu ararken, önce aynayı kendimize tutmamız gerekir.
- İstanbul oburca şişmanlayan bir kent... Adını bile bilemediğimiz yeni semtler doğuyor... Bunun sürdürülebilirliği var mı?
İstanbul semtlerinin en belirgin özelliği benzeşen yaşam biçimlerini bir arada tutmasıdır. Modalı, Kadıköylü, Yeşilköylü ya da Kasımpaşalı, Kurtuluşlu olmak farklı bir aidiyet, bir etiket idi. Şimdi aidiyetler Ağaoğlu, Ekşioğlu... Üstelik mahalle kültürü tamamen ortadan kaldırılıyor. Güvenlikli modern hapishaneler yaratılıyor.
- Salt tüketimin yerini gerektiği kadar tüketim, düşenerek tüketmek, bilinçli tüketim, sorumlu tüketim gibi kavramların alması için ne yapılmalı? Bu konuya sanat nasıl bir katkıda bulunabilir?
Evet insanlar aslında gerçekten gereksinimi olmadıkları bir tüketime koşullandırılıyorlar. Medya da burada önemli rol oynuyor. Gereksinimler abartılıyor. Şirketlerin üretim politikaları her yeniliğin azar azar sunuluyor olması üzerine.
- Yaratıcılığı öldüren, sistemin içinde kalmaya zorlayan bireyler yetiştiriyor bu sistem... Ne yapılır?
Yaratıcı eğitimin altyapısı, en hızlı ve kolay biçimde, en geç 3 yaşında başlayıp 7 yaşına kadar olan sürede kemikleşebilirse, bu çocuğun yaşam boyu alışıldık eğitimin saldırılarından kendini koruma şansı çok artar ve çocuk ayrıca sağlıklı iletişim kurma becerisi de kazanır. 25 yıl önce, Birleşmiş Milletler’de UNICEF bünyesindeki 6 yıllık danışmanlık sürecimde, bunla ilgili enstrümanlar geliştirmeye çabaladım. Kanada hükümetinin desteğiyle, “Communication fo Health”, “Communicating Health” ve “Better Parenting” adlı belgeseller yaptım. Bunları Türkiye’ye yansıtma çabalarımda tam bir hayal kırıklığı yaşadım. Yuvadan başlayarak eğitimin kemikleşmiş yapısını kırmak bugün artık daha da olanaksız hale geldi. 10 yıldan fazladır İTÜ’de tasarım öğrencilerine algılama ve yanılsamayı konu alan bir ders okutuyordum. Bu yıl pes edip ayrıldım. Bu karamsarlığım yaşlılığımla ilintili değil. İlk kez eğitimle ilgili umutsuzluğuma yenik düştüm.
- Son serginizde bu kitaptan yola çıkarak sizin deyiminizle “bir şemsiye projenin” kurgusunu yaptınız ve ilk adımlarını attınız. Bundan biraz bahseder misiniz?
Dediğim gibi 21. yüzyılın ikinci yarısında yaşam koşulları artık yok olma sınırına gelen bir ortamda iki kent kurguladım. Biri yeryüzünde diğeri uzayda. Her bilim dalının, “farklı bir kent modeli üzerinde” düşünmek isteyen gelecek hayalcilerine açık bir proje bu. Ben tasarlayıp üçboyutlu modelledim. İlgili her bilim dalının uzmanlarına, eğitimcilere açık bir proje. Umudum bu şemşiye projenin gerçekleşmesi...
Portre / Yılmaz Zenger
Akademisyen
1958 tarihinde İTÜ Mimarlık Fakültesi’nden mezun olduktan sonra yüksek lisansını aynı okulda tamamladı. 1957-59 yılları arasında İstanbul Belediyesi Planlama Müdürlüğü’nde kent plancısı olarak görev yaparken, Menderes’in imar eylemlerine tepkiyle bu gruptan ayrılıp asistanlık gö-revine başladı. 1963’te üniversite tarafından Londra’ya gönderildi. İngiltere’deki çalışmaları ILFORD’da emisyon araştırmasından BBC’de fotoğraf ve sinema ekipmanı dizaynına kadar yayıldı. Bu tarihten sonra günümüze dek çeşitli üniversite ve kurumlarda dersler vermeye devam etmesine karşın, onu proje ve tasarım alanında çalışmalarıyla tanımaktayız. Zenger’in 300’ü aşkın özgün tasarımı, çeşitli resim heykel, dekoratif obje, mücevher tasarım ve uygulaması bulunmaktadır.