Tuesday, December 15, 2015

Katile arka çıkan bir gazetecilik var

Olayın adını koyun. “Bu bir kadın cinayetidir” demelisiniz. Üçüncü sayfa haberi değil bu. Faili gizlemeyin. Failin ifadeleriyle haber yapmayın. Bahaneleri gerçek saymayın. Cinayeti failin veya maktulün hayatıyla meşrulaştırmaya çalışmayın. “Siz o kadının katiline bahane üreten gazeteci olmak ister miydiniz?” 

Filmmor Kadın Kooperatifi, 27-28 Kasım tarihlerinde, "Kadın Cinayetleri Önlenebilir" başlığıyla yürüttüğü kampanyanın ilk adımı olarak "Kadın Cinayetlerine Karşı Acil Eylem Konferansı" düzenledi. Konferansta, Filmmor'un Van Kadın Derneği, Ceren Kadın Derneği, İzmir Bağımsız Kadın İnisiyatifi, İzmir Kadın Dayanışma Derneği, Kadın Dayanışma Vakfı, KAMER Vakfı, Karadeniz Kadın Dayanışma Derneği, Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu ile birlikte hazırladığı "Kadın Cinayetleri Acil Eylem Planı" açıklandı.
Kampanyanın ilk adımı dolayısıyla açıklanan ilk raporlardan biri, medyaya dairdi. Bu raporda, farklı medya organlarının kadın haberleri karnesi “5'li puan sistemi” ile açıklandı. Ayrıca kadın haberlerinin nasıl yapılması gerektiğinin anlatıldığı bir "Medya Haber Yazım Kılavuzu" sunuldu.
 Rapora göre kadın haberleri konusunda en olumlu not: 3. Bu notu alabilen yayınlar ise Cumhuriyet, Birgün ve Evrensel. Zaman ve Hürriyet gazetelerine "2" verilirken, en kötüler ise "1" notuyla Vatan, Sözcü, Takvim, Habertürk ve Yeni Şafak oldu. İnternet haberciliğinde ise en cinsiyetçiler, Takvim, Sabah ve ensonhaber olarak tespit edildi.
Raporlarına ve farklı alanlardaki eylemlerine önümüzdeki günlerde de rastlamayı sürdüreceğimiz kampanya, medyayla sınırlı değil. Raporda, kadın cinayetlerinin gerekçeleri araştırılıp ortaya konarak, "nasıl önlenebileceği" üzerine öneriler ve eylem planları da yer alıyor.
Melek Özman, bu çalışmanın yürütücülerinden biri. Filmmor Kadın Kooperatifi'nin kurucusu; Türkiye'nin ilk medya izleme grubu olan "Kadınların Medya İzleme Grubu"nun (MEDİZ) da bir aktivisti. Çok sayıda belgeselde imzası var.
Özman'la, son çalışmalarını konuştuk.

Sosyal medyada kadın cinayetlerine ilişkin “İstenirse önlenir” etiketiyle kampanyanızı yürütmeye başladınız. Neden?
Araştırmaya başlarken, hatta araştırmadan önce de gördüğümüz şeyler var. Kadın cinayetlerinin sistematik, politik, örgütlü cinayetler olduğunu görebiliyorduk ama o kadar açık bir mekanizmayı delilleriyle gördük ki... 
Kadın katilleri karakola gittiğinde erkek polisler, ceza indirimi alabilmesi için nasıl ifade vermesi gerektiğini öğretiyor. Medyada kadın cinayeti haberleri, “adli haber” gibi veriliyor. Karakoldaki erkek polis, etraftaki komşular, eş, dost bu sürece dahil oluyor ve erkeklerden, erkeklikten yana tavır alıyor. Araştırmamız sırasında böyle bir sürecin gerçekten çok örgütlü olduğunu gördük.

Nasıl yani? Biraz daha açabilir misiniz?
Beş temel cümle kurabiliriz: 
* Birincisi, kadın cinayetleri ideolojiktir, temel nedeni kadın- erkek eşitliğinin reddedilmesi, cinsiyetler arası eşitsizliğe dayalı sistem; yani patriyarkadır. Patriyarka olduğu için kadın cinayetleri var.
*  İkincisi, kadın cinayetleri sistematiktir. Birçok kurum ve kuruluşun açık veya örtük onayıyla işlenen cinayetlerdir. Evet katiller var ama bu katilleri destekleyen veya suçunu örtmeye çalışan bir de “erkeklik” var. Evet katil erkekler diyoruz ama katil aslında bütün kurumlarıyla “erkeklik”. Somut olarak söyleyeyim: O haberi failin ağzından haberleştiren editör de suça ortak, buna göz yuman devlet de, kadın-erkek eşitsizliğini sürekli kışkırtan siyasetçi de, milletvekili de, başbakan da, cumhurbaşkanı da, karakolda ifadeyi öğreten memur da...
* Üçüncüsü, kadın cinayetleri önlenebilir, diyoruz ve bunu çok önemli buluyoruz. Bu umutlu bir propagandif söylem değil. Evet, kadın cinayetleri önlenebilir. Çünkü gazetelerdeki gibi değil kadın cinayetleri. Yüzde 4’ü anlık fiillerle oluyor ama yüzde 96’sı anlık fiiller değil. Öncülleri var, neredeyse adım adım gelen cinayetler... O adımları yeter ki önleyelim. Kolluk güçleri bunu yapmasın, bunun karşısında olan savcılar olsun, bir devlet olsun. En önemlisi de “karı-koca kavgası” diyen komşular, aile bireyleri olmasın.
l Dördüncüsü, kadınların güçlenmesi ve dayanışması. Cinsiyetçilikte olduğu gibi kadın cinayetlerinde de mihenk taşı dayanışma. Her mahallenin kendine ait bir dayanışma ağı, “mor çatısı” olmalı... Bu, kadınları şiddetten koruyabileceği gibi cinayetleri de önleyebilir.
*  Beşincisi, evet, kadın cinayetleri politiktir. Devletin her aygıtının, yasaması, yürütmesi, yargısının politik dahli var. Ancak konferansta da denildiği gibi bize iyi yasa mı, iyi hukukçu mu lazım? İkisi de. Ama birini seçmek zorundaysak: İyi hukukçu lazım. Mevcut yasalarla bile kadın cinayetlerinin karşısında durulabilir ve bunlar önlenebilir. Yeter ki politik irade olsun ama yok. Kamuoyundaki “Özgecan Yasası“ gibi şeylerde de sorun var; zira aslında mevcut yasaların uygulanmasında sorun var. Mahkemelerin bu cinayetleri “erkeklik indirimi” ile değerlendirmesinde bir sorun var. Hakimler zaten hangi durumda indirim yapılmayacağını da biliyor. O maddeyi uygulamıyor mesela. 61 kadın cinayeti davasını inceledik. Ortalama 20 yıl ceza verilmiş, en az ceza 10 yıl, en fazla 26 yıl 4 ay... Bu veriler de belli bir zaman aralığını kapsıyor. Kadın cinayetleri verilerinde sağlıklı bir sonuç alınamıyor çünkü uzun süre sonuç da alınamıyor. Davalar çok uzun sürüyor. 

En çok nerde işleniyor bu cinayetler?
Bu konuda dillendirebilir bir fark yok.
En çok işlendiği iller, İstanbul, İzmir, Adana ve Ankara. Nüfusa oranlayınca coğrafya üzerinden somut bir veri olmuyor. Coğrafyası yok. Kadın cinayetlerinin coğrafyası, etnik kökeni, dini, dili, sınırı yok. Sınıfı da yok.

Ama toplumda genel bir kanı var, sanki daha bilgisiz ya da daha yoksul erkekler eşlerini çok öldürüyor, çok şiddet uyguluyor gibi...
Hayır, öyle bir durum söz konusu değil. Tek konuşabileceğimiz, kadın hareketinin, kadın mücadelesinin güçlü olduğu illerde mahkeme süreçlerinde olumlu sonuçlar oluyor. Bunun nedeni de bu illerde davaya kadın örgütlerinin müdahilliği ve geniş bir toplumsal tepki... Ama genel olarak coğrafya ve sınıf konusundaki ezberimizin yanlış olduğunu söyleyebilirim. Çünkü kadın cinayetlerinin yüzde 33’ü ayrılma- reddedilme bahanesiyle işleniyor. Yani kadınlar ataerkilliğe, erkeklerin mutlak hakimiyetine itaat etmediği için şiddet artıyor ve bu şiddet cinayete varıyor. Yüzde 23’ü kıskançlık, namus... Kadın cinayetlerinin yarısı, kadının hayatı üzerinde karar vermek istemesi yüzünden oluyor. Diğer bahaneler de ekonomik nedenler, fikir ayrılıkları gibi bahaneler... Ama ekonomik nedenler de “geçim sıkıntısı” gibi nedenler değil. Eve kadın para getirmeye başlıyor mesela veya erkekten daha çok kazanmaya başlıyor. Bu büyük bir soruna dönüşüyor, çünkü kocanın “erkekliği” sarsılıyor. Kadın üzerinde eskisi gibi hakimiyet kuramayacağını anlıyor ve şiddet başlıyor. 

CİNSİYETÇİLİKTEN ARININ!

Araştırmanızın bir bölümünü de medya oluşturuyor... Bu konuda ne tespit ettiniz?
Medyadaki temel sorun şu: Kadın cinayetleri “üçüncü sayfa haberi” olarak yer alıyor. Adli vaka olarak yer vermeleri, temel sorun. Sayısı ve konumu olarak görünür değiller. 
Haberler genellikle cinayet ve olay odaklı. Ve tabii ki sunum taraflı ve cinsiyetçi bir dille yapılıyor. 
2009-2013 yılları arasında, yani 5 yılda 949 kadın öldürülmüş, yılda ortalama 200 kadın öldürülüyor. Bu sınıflandırmayı, “Maktul erkek olsaydı, yine de aynı şekilde öldürülür müydü” sorusunu sorduk ve yanıtı “Hayır” olanlara “kadın cinayeti” dedik. Mesela gasp gibi olayları dahil etmedik.
İnternet, gazete ve televizyonları taradık. İnternet en iyi durumda olan, gazete ve televizyon ise kötü durumda olan... Özellikle televizyon. Dramatize etme, magazinleştirme, sansasyon yapma gibi sorunlar yaygın. Yeri de siyaset, yaşam haberleri arasında değil, “kediyle köpek dost oldu” haberleri arasında... Ve dil, sıradanlaştıran ve meşrulaştıran bir dil. Kadınların ifşa edilmesi, kadın hakkındaki tüm detayların verilmesi... Haberin gazeteci gibi değil medyum, psikolog, falcı, yargıç gibi ve katilin ifadeleriyle yapılması ciddi sorunlar... 
Habertürk, Takvim ve Yeni Şafak en zayıf örnekler. İyi durumda olanlar ise Cumhuriyet, Birgün ve Evrensel. Ama bunlar da orta bir derecelendirmede... İyi alan gazete yok. Haber sitelerinde ise Cumhuriyet, Habervaktim ve Haberler var. Çok zayıf olanlar, Takvim, Sabah ve Ensonhaber. 

Haberlerde görmek istemediğiniz ne? En çok ne üzerinde durdunuz?
Biz bir kılavuz yaptık. “Kadın Cinayetlerini Haberleştirme Kılavuzu”. 
Burada özet olarak diyebiliriz ki: Olayın adını koyun. “Bu bir kadın cinayetidir” demelisiniz. Üçüncü sayfa haberi değil bu.
Haberi psikolog, hakim gibi vermeyin, gazeteci olarak verin. Melodramdan kaçının, “cinnet”, “erkekliğime laf etti” gibi klişelerden uzak durun. Haberi sansasyonelleştirmekten uzak durun. Kurgusal videolar yapmayın. Mutlu günlerinde çekilen fotoğrafları dikkatli kullanın. Faili gizlemeyin. Failin ifadeleriyle haber yapmayın. Bahaneleri gerçek saymayın. Cinayeti failin veya maktulün hayatıyla meşrulaştırmaya çalışmayın. Fikri takip yapın, cinayetin ötesini haberleştirin ve dilinizi cinsiyetçilikten arındırın ve iyi örneklere yer verin. 
Öldürülen bir kadının annesi gazetelere çok kızgındı, çünkü kızını öldüren adam gazetelerden okuduğu indirimlerle bir savunma yapmış ve biz de kılavuzu şöyle bitirdik: “Siz o kadının katiline bahane üreten gazeteci olmak ister miydiniz?”

Ya katilden ya maktülden yanayız

Meclisteki çalışmalarla ilgili ne düşünüyorsunuz? Kadın cinayetlerini önleme konusunda meclis hangi noktada?
Karşımızda örgütlü bir güç var ve yargısıyla, komşusuyla destekleniyor. Örgütlü olmamız gerekiyor. Hep “öz savunma haktır” diyoruz ya, öz savunmamız örgütlü olmaktır; dayanışma içinde olmak, şiddete karşı mücadele etmek... Kadın cinayetleri göz göre göre geliyor. Katillerin yüzde 75’i partner...
Cinsiyetçilikle mücadele etmeye kararlı bir siyasi irade... Bunu bütün toplumla birlikte oluşturmak gerekiyor. Merkezi siyasetler, evet, egemen siyaseti, zihniyeti belirliyor ama yereldeki mücadele ve önlemler çok önemli.
Genel olarak kadın cinayetlerini önlemek için öncelikle siyasi bir irade olmalı. İkincisi, eylem planı olmalı; üçüncüsü gerekli mekanizmalar kurulmalı; dördüncüsü uygulama düzgün bir şekilde işlemeli ve sonuncusu devletin bunu önlemeye yönelik bir kaynağı, bütçesi olmalı. 
Birçok uygulama cinayetleri önleyebilir. Bir eylem planı önerisi üzerinde çalışıyoruz hep birlikte zaten. Örneğin kadınlar karakola gitmek istemiyor, güvenmiyor, korkuyorsa muhtarlar devreye girebilir. Devlet sorumluluklarını, görevlerini ciddiyetle üstlenmeli ayrıca. Maktul yakınları, geride kalan çocuklarla ilgili görevlerini yerine getirmeli. Örneğin çocuklar annelerinin soyadını kullanmak istiyor, bu hemen sağlanabilir. 
Kısacası hemen ve uzun vadeli olarak cinsiyetçiliğe karşı topyekun seferberlik istiyoruz. Bu sırada bizler de kadınları güçlendiren söylem ve eylemler içinde olmalıyız. Süreçte ve davalarda olumlu deneyimleri ve örnekleri çıkarmalıyız mesela. Evde tek başına beş bin yıllık ataerkilliğe ve onun temsilcisi bir erkeğe direnen kadınlar dışarıdan nasıl güçlendirebilir? Onların nasıl yanında olabiliriz? Dayanışmayı ve dayanışma hikayelerini yaygınlaştırabiliriz mesela. 
Velhasıl kadın cinayetlerinin ağır cezaya varmadan önlenmesini istiyoruz ve bunda apartmandaki komşudan mahkemedeki hakime kadar herkesin, toplumun her kesiminin sorumlu olduğunu düşünüyoruz. Şiddetin üçüncü bir tarafı yok: Ya uygulayanız, ya maruz kalanız. Kadın cinayetlerinin de üçüncü bir tarafı yok. Ya katilden yanayız, ya öldürülen kadından yanayız ve herkesi taraf olmaya çağırıyoruz. Ama bu kabaca bir erkeğin kadının yanında olmasından öte kadınların canına kast eden cinsiyetçiliğin karşısında olmasıdır. 

TUĞÇE YILMAZ/İSTANBUL