Sunday, December 9, 2012

Derdi edebiyatla olan okura: Behçet Çelik'le röportaj


Sibel Oral'ın Taraf gazetesindeki "Edebiyat söyleşileri" köşesinin bu haftaki konuğu Behçet Çelik oldu. Behçet Çelik'ten bu kez roman ya da öykü kitabı değil, deneme kitabı geldi; Ateşe Atılmış Bir Çiçek...
Yazarlar, Kitaplar ve Okuma Notları alt başlığını taşıyan kitapta Çelik'in dergiler, toplantılar, sempozyumlar için yazdığı Nâzım Hikmet, Tomris Uyar, Osman Cemal Kaygılı, Selçuk Baran, Kenan Hulusi, Selim İleri, Hulki Aktunç gibi yazarlarla ilgili yazılar var. Kitabın "Sunuş" ve sonundaki "Eleştiri ve Metnin Ruhu" yazıları hem Behçet Çelik'in meramını daha iyi anlamamızı hem de "piyasa ruhu"ndan uzaklaşıp nefes almanın imkânsız olmadığını gösteriyor.
Çelik "Bildiğim bir şeyleri başkalarına anlatmak, göstermek için değil, yazarken öğrenmek, keşfetmek için geçtim kâğıdın ya da bilgisayar ekranının başına" diyor. Kitaplar ve yazarlar üzerine yazılmış "tanıtım" yazılarıyla arızası olan benim gibi okurlar için, abartmıyorum; çok sade, kendini bilen, hakkında söz söyleme cüretinin ardında çok haklı nedenleri olan bir kitap Ateşe Atılmış Çiçek. Okumak sadece okumak, okuduğu hakkında yazmak ise yazıp altına büyük harflerle imza atmak değil çünkü. Hem okurken ayrı, okuduğunu yazarken ayrı bir keşfe çıkmak ve bu sırada da metnin ruhuna inebilmektir aslolan. Öğrenmek, görmek, durup düşünmek, düşünürken şüphelere kapılmak ve o şüphelerin peşinden sürüklenip yazarın kitabın ruhuna dalabilmektir. Salman Rushdie "Edebiyat, insan toplumundaki ve insan ruhundaki en yüksek ve en alçak noktaları keşfe çıktığım yerdir. Mutlak gerçeği değil, öykünün, düş gücünün ve yüreğin gerçeğini bulmayı umduğum yerdir"der. Çelik'in "okur"luğunda ve "yazar"lığında bu keşfe çıktığını görüyoruz; elimizdeki kitap da bunun somut örneği.
» Ateşe Atılmış Bir Çiçek'i okumaya başladığımda kitaplığa gidip anlattığın yazarların kitaplarını kucağıma doldurup kendimi bir odaya kapatmak istedim. Amacına ulaştın sayılır mı?
Bu kitabı hazırlarken, evet, bir amacım da güncel tartışma ve kitapların dışında da edebiyatla ilgili üzerinde konuşabileceğimiz, düşünüp tartışabileceğimiz şeyler olduğunu hatırlatmaktı. Bir kişide bile böylesi bir etki olmuşsa ne güzel. Ama edebiyatın gücü de tek tek insanları etkilemesinde değil midir zaten?
» Ve itiraf ediyorum kitaplığımda Kenan Hulusi, Osman Cemal Kaygılı yoktu... Bu benim eksikliğim evet ama böyle unutulan çok yazar var...
Bugün adları anılmayan ya da çok az anılan yazarların eserlerini okumak, üzerlerinde düşünmek bana çok şey kattı. Sait Faik'i çok sever ve beğeniriz; ama o da Osman Cemal'in kitaplarını pek beğenir ve eleştirenlere karşı savunur. Edebiyatın dümdüz ve kesintisiz değilse de bir çizgisi, zaman zaman kırılan, sıçramalarla devam eden bir sürekliliği var; Osman Cemal'i okumak, Sait Faik'i anlamak için de gerekli. Bir okur olarak sevdiğim bir yazarın beğendiği yazarlar, kitaplar hep ilgimi çekmiştir. Hani sorarız ya, "Yahu, bunu nasıl da yazmış" diye; işte böyle, o da başkalarını okuduktan sonra bizim o muhteşem bulduğumuz eserleri kaleme almış. Sözünü ettiğim sürekliliği görme çabası biraz da bu soruya cevap aramak.
» Ben seni kitaplarından önce Virgül'le tanımıştım. Birkaç yıl önce kapandığında da içim burkulmuştu. Duygusal bir bağı vardı Virgül'ün okurlarla sanki. Ben özlüyorum Virgül'ü...
Ben de özlüyorum. Kapanalı kaç yıl oldu, Virgül 'le bir parça ilişkim olduğunu bilenler, "Yeniden çıkacak mı" diye soruyorlar. Daha geçen hafta, kitap fuarında sordular mesela. Edebiyattan hayli uzaklaştığım bir dönemdeVirgül beni okur ve yazar olarak yeniden kitapların, edebiyatın dünyasına çekmişti. Duruşuyla, içeriğiyle kitap ve edebiyat severlerin kayıtsız kalamayacağı bir kitap ve eleştiri dergisiydi. İdealize etmek istemem, ama bugün onun yerini dolduran bir derginin olmaması bence edebiyat ve yayın dünyasındaki bir değişime de işaret ediyor.
» Öykücülüğünü düşündüğümde Vüs'at O. Bener geliyor aklıma. Öykücülüğünüz benzediğinden değil ama... Okur ve yazar olarak beslendiğin damarlarından biri gibi...
Vüs'at O. Bener'in öykülerini okuduğumda çok etkilenmiştim, haklısın. Diyebilirim ki o dönemde okuduğum birkaç öykücüyle birlikte benim öykü algımı değiştirmiştir. Sadece anlattıklarıyla, insana, hayata nasıl baktığıyla değil, aynı zamanda yazma biçimiyle, o kısacık, içinde her şeyin anlatılmadığı kurgu ve öykü yapısıyla da...
» Sunuş yazında "Bu gibi yazılar yazmamın esas nedeni öğrenmek oldu" diyorsun. Ben de bir kitabı okurken başka bir okur, o kitap yahut yazarla ilgili bir yazı hazırlarken ise başka bir "okur" oluyorum. Tanımlayamıyorum da, tuhaf bir durum. Mesela bu durumu nasıl soracağımı da bilmiyorum...
Bir yazar ya da kitap hakkında yazı yazmaya kalkışınca sahiden de "gizemli" bir şeyler oluyor. Ben de tam olarak bilemiyorum. Okurken kurmadığım bazı bağlantılar yazdıkça kuruluyor. Sanırım bu yoğunlaşmakla ilgili. O yazarın dünyasına ucundan da olsa girmekle, onu yazmaya iten dertleri arayıp bulmakla, belki sezmekle... Sadece o yazar ya da kitap hakkında değil; edebiyatla ve hayatla ilgili de yepyeni şeyler açılabiliyor insanın zihninde. Bir arkadaşım, sürekli böyle yazılar yazmamı eleştirmiş, "Kendi yazılarını yazsana, bir dolu şeyi bu gibi yazılarda harcıyorsun," demişti bir keresinde. Evet, ama bunlar da benim yazılarım sonuçta.
» Peki, öykü ve romanlar yazmak için oturan Behçet Çelik'le okuduğu kitap için inceleme yazısı yazan Behçet Çelik arasında nasıl farklar var? Her iki durumun da farklı kaygıları var mı?
Elbette var. Hakkında yazı yazdığım yazar ya da kitabı doğru anlamak ve ifade etmek gerekiyor. Sonuçta önümdeki metinler benim yazacaklarımın sınırını belirliyor. Öykü ve romanda böyle bir sınır yok. Oradaki sınır o metin yazıldıkça ortaya çıkıyor. Ama büsbütün benzersiz de değil bu iki uğraş. Ne yazacağımı tam olarak bilmeden başlamak, esin ya da sezgi mi demeli, bilmiyorum, ama yazdıkça önümde bir şeylerin açılacağına güven duymak konusunda benzeşen bir yan var.
» Günümüz edebiyat ortamının birtakım kaygılarından sıkıldığın oluyor mu?
Sıkılıyorum ama neyse ki uzun sürmüyor. Edebiyat dünyasındaki sıkıcılıklar, edebiyatın dünyasının ne denli eşsiz, büyük ve sınırsız olduğunu fark edip hatırlayınca önemsizleşiyor. Bu biraz da edebiyatı dünyamızda nereye koyduğumuzla ilgili galiba.
» Kitap "tanıtım" yazısı yazmakla "inceleme ve eleştiri" yazısını birbirine karıştırmamayı öğrenecek miyiz sence?
Biz öğrenmesek de bunların farkını bilenler var. Üç beş kitap tanıtım yazısı yazıp, bir iki söyleşi yaptıktan sonra kendilerinden eleştirmen diye söz edenlere gülüp geçiyorlar.
» Tabii günümüzde edebiyat eleştirisi var mı sorusunu sormadan edemeyeceğim...
Elbette var. Eleştirinin edebi bir tür olduğuna inananlardanım. Okurken edebî bir tat aldığımız, edebiyat algımızın genişlediğini hissettiğimiz yazarlar var çok şükür. Eleştiri sadece teknik olarak bir metnin çözümlenmesi, ayrıştırılması değil; aksine o metnin başka metinlerle, hayatla, insanla, dünyayla ve bunların dil düzlemindeki ifadeleriyle bütünleşip birleştiği, çatışıp ayrıldığı ya da birbirlerini etkilediği noktaları da araştırmalı diye düşünüyorum. Ya da böyle eleştiri metinleri beni daha çok cezbediyor, diyeyim.
» Buradan yola çıkarak merak ettiğim bir şey daha var; peki ya okur? Okur edebiyat eleştirisiyle ilgileniyor mu acaba?
Giderek daha çok ilgilendiğini düşünüyorum. Günümüzün edebiyat okuru zor beğeniyor ve çok donanımlı. Sosyal medyada kimi okur topluluklarına, inisiyatiflerine üyeyim; oralarda düzenli olarak okudukları kitaplarla ilgili yorum yapanlar sadece kendi okumalarıyla yetinmiyor, o kitapla ilgili yazılıp çizilenleri de merakla takip ediyor, bunları tartışıyorlar. Kitap ve edebiyat bloglarında da günümüz okurunun eleştiriyle hayli haşır neşir olduğunu gözlemek mümkün.
Behçet Çelik'e iki kelime verdik: Türkiye ve Adalet
» Türkiye ve adalet. Bu iki kelimenin yan yana gelmesi sana ne ifade ediyor?
Adalet Türkiye'de her zaman imtiyazlıların, seçkinlerin kılıcını çalmıştır. İmtiyazlıların kim olduğu değişse de, bu yapısallaşmış tutum değişmiyor. Bu nedenle saf bir adaletten söz etmek doğru değil. Adalet eşitlikle birlikte anlam kazanabilir; ancak herkesin eşit ve özgür olduğu kabul edilip benimsendiğinde Adalet ve Türkiye kelimelerini daha güzel cümlelerde birlikte kullanabiliriz.