Thursday, August 9, 2012

Açılım liberalerin maskaralığıdır!'

SAFİYE IŞIKLI/MUHALİF GAZETE
Prof Dr.Kadir Cangızbay, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi, Birgün Gazetesi yazarı. Cangızbay, ‘’Barış Nerde Kaldı’’ röportaj dizimizin son konuğu, onun bakışı diğerlerinden farklı. Cangızbay, doğuştan var olan hakların, yasalarla ‘verilmesini’ doğru bulmuyor, ona göre o zaten var olan bir haktır ve yasalarla engellemektir asıl suç. Açılım ise hiç olmamış bir oyun Cangızbay’a göre, önerdiği çözüm ise çoğu insanın, ifade etmekten bile çekindiği bir yöntem, ‘sınırsız bir dünya’

‘’AKP’NİN KAN DÖKÜLMESİN DİYE BİR DERDİ YOK’’

Uludere’de yaşananları nasıl yorumlamak lazım?

Uludere, katliamdır. Buna katliam demeyen herkes, kolektif katliamın, bir parçasıdır.

Silvan’da, askerlerin öldürülmesi olayına, PKK işi dediler ama kesin kanaatim şudur ki, Silvan’da çocuklar öldürüldü diye strateji değiştirdiler deniyor, tam tersi stratejiyi değiştirmek için Silvan’ı yaptırdılar. Silvan’ı, PKK yaptıysa, devlette önünü açtı. Her şey gizli, kapaklı, AKP’nin kan dökülmesin diye bir derdi yok. Neo-liberalizm, Türkiye’de bir diktatörlük kurmak için Kürt meselesini de kullanır, Aleviliği de kullanır. PKK diye, kendisi de katliam yapar. Ya da kaçakçı diye, yanıldık diye yine katliam yapar. Her şey flu, yani net değil. Çok açık bir şey var, yüzde 10 barajını kaldırmadan, siyasi yasaklardan ve siyasete katılanları cezalandırmaktan vazgeçmeden olmaz.

‘’BARIŞ DİYE BİR İSTEKLERİ YOKTU’’

Peki ya barış, artık çok mu uzak?

AKP’nin barış diye, analar ağlamasın diye bir problemi olduğunu sanmıyorum. Bunlar, doğrudan doğruya Amerika’nın yeni dünya düzenin bir parçası. İnsanları, kimliklere hapsedip, eylemsellikten, eylemlerden uzaklaştırmak gibi genel bir problemi var, yeni dünya düzenin. Yani çatışmalar, zıtlıklar, emek ile sermaye arasında değil de, Çeçen ile Çerkez arasında, Kürt ile Sünni arasında, Sünni ile Alevi arasındaymış gibi göstermek istiyorlar. O eksen üzerine çekmek istiyor. Bunu şeyden de çıkartabiliriz, Kürtler 12 Eylül’e Batıdakiler kadar karşı koymadılar ama 12 Eylül, özellikle Kürtlerin üzerine gitti, bu çok ilginçtir. Çünkü Amerika’nın elinde, bir tek, Türkiye kalmıştı. Afganistan, Rusya işgalinde, İran’da Şah devrilmiş. Rusya’nın Güneyinde tek güveneceği ülke Türkiye kalmıştı. O yüzden, Türkiye’de, isteyecekleri tek şey, Sol ile Sağ arasında ya da emek ile sermaye arasında çatışmayı, kimlik esasında bir çatışmaya dönüştürmekti. O yüzden de askerleri iyice yönlendirdiler.

‘’ AÇILIM, LİBERALLERİN MASKARALIĞI’’

Alevi açılımı, Kürt açılımı, Roman açılımı, aslında yeni dünya düzenin ürünü. Taşradaki (Kapitalizmin taşrası, Türkiye oluyor), ilkel, dinci, mezhepçi, komünizme karşı kurulmuş yapılara böyle bir oyun oynatıyorlar. Bu da, Liberal geçinenlerin, açılım diye, ileri demokrasi diye yaptıkları bir maskaralık. Hâlbuki vatandaşlık hakkını vermiyorlar, sana bana, Türk’üne, Kürt’üne. Cumhuriyet, aydınlanma karşıtıdırlar. Anlaşma ile proje işle kardeşli olur mu?

‘’ AZ(IN)LIK AŞAĞILAMAKTIR’’

Bir dönem takıldılar azınlık hakları diye. Azınlık hakları ne demek, bunu en iyi anlayan Hrant’tı (Hrant Dink). Minorite, azınlık diye çeviriyoruz Türkçeye, hâlbuki minor, azlık demektir, nicel değil nitelik belirtir, azlık aşağılamaktır. Abdullah Öcalan, küçük küçük, çok sayıda devlet kurmanın emperyalizme hizmet ettiğini anlamış, ender Türkiyelilerdendir. O yüzden, küçücük devletler kurmanın peşine düşmek yerine, var olan devletlerin, maskaralıklarına tekabül eden sınırları, engelleri, törpülemek, gereksiz kılmak lazım. Sırrı Süreyya Önder de zeki adam, bu diyor, ‘suni sınırları aşarak, ticaret yapmaktır’ diyor.

Bu, hukuka ve devlet düzenine karşı çıkmak anlamına gelmez mi?

Bittabi, bittabi (doğal olarak). Ama yapılacaksa, umut ister esasında. Yaşasın Kürdistan diyerek değil, Yaşasın Türkistan diyerek değil, Yaşasın yeni küçük devletimiz diyerek değil, somut bir iş esasında, gönüllü birliklerin kurulmasını mümkün kılmakla. Kolektif haklarla değil, iş esasında örgütlenmenin önünü açarak. Kürt müsün, Türk müsün, solak mısın, sağlak mısın, o insanın ne olduğuna ilişkindir, yaptığın ortak iş esasında, yeni birliklerin kurulmasının önünü açmakla, getirilmiş sahte sınırların fiiliyatta aşılmasıyla olur. Demokratik Özerklik ile yaratılmak istenende buydu bence.

‘’AKP’NİN FOYASI ORTAYA ÇIKTI’’
Bu, Türkiye’de olur mu sizce, biz hala, Maraş’ı, 38’i, Sivas’ı ve şimdi de Uludere’yi konuşan bir ülkeyiz?

Uludere, Tayyip Erdoğan’ın foyasını iyice çıkarttı. Bir Allah rahmet eylesin bile diyemedi, lafı dolandırdı, yarım ağızla söyledi. Şimdi sınır devletin namusudur diyorlar, o halde, kendi vatandaşının evini, mağarasını, İsrailliye, Amerikalıya izlettirmek bu durumda namusla bağdaşır mı? Bir de bu adamlar en kötüleri, ilk kazığı da sana atarlar ki attılar da. O yüzden meseleyi, Türkü ile Kürdü ile Türkiye vatandaşlığı ile kendimiz haletmeliyiz. En önce de, 12 Eylül’ü yargılamak yerine en sadık bekçisi olmaktan vazgeçmeliyiz.

‘’AKP TAHTAKALE AYAKÇISI GİBİ DAVRANIYOR’’

Yeni Anaysa ile bir şeyler olmaz mı?
Bunlar numaradır. Anaysa değişikliğine gerek kalmadan, yüzde 10 barajını kaldırırsın, siyasi partiler yasasını, herkesin katılmasını sağlayacak şekilde ve lider suntasına meydan vermeyecek şeklide değiştirirsin ilk adım budur. Bunlar Anayasa değişikliğini bile gerektirmiyor. AKP, tam bir Tahtakale ayakçısı, herkesi kandırırım zannediyor.

Uludere, toplumda bir uçlaşma yarattı mı?
Kürt aklı nasıl çalışır bilmem ama bir Türk olarak, çok utanıyorum, çok utanıyorum. İnanları, devletten yana da olsa baştan suçlu konumuna koyuyorsun ve şantaja alet ediyorsun. Gayrı resmi, gayri kanuni bir avantaj sağlıyorsun, kaçakçı, kozlar elinde bunu yapıyorsun. Öldürdüğünde bile zaten kaçakçıydı diyebileceğin bir konumda tutuyorsun. Bu şu demek, kaçakçılık yap göz yumarım ama istediğim zaman içeri atarım, suçlu konumuna düşürürüm, öldürdüğüm zaman da işte ‘zaten kaçakçıydı’ derim kozunu elinde tutmaktır. Araçla huzur gelmez, hele insansız hava aracıyla hiç gelmez.

‘’TEMEL ÖLÇÜT, SOSYALİZM OLMALI’’

Kaçakçılığa göz yumanın nedeni nedir?
Diyarbakır mesela, Osmanlı’nın üçüncü büyük sanayi kentiydi, şimdi 60’ncı sırada. Tarih ödetiyor, Ermeniler vardı, Süryaniler vardı, insanlar üretiyordu. Koskoca Osmanlı’nın üçüncü kenti olan Diyarbakır, daha küçük olan Türkiye’nin 60’ncı kenti oluyor. Bu tek faktörle açıklanmaz, hem emperyalizm var hem Türkiye’nin egemeni olmak isteyen askerin, ittihatçının katilliği var. O katilliğe gönüllü katılan, Kürt takımının katkısı var. Saint Simon derki, ‘Toplum, emektir’, Cemil Meriç’te derki, ‘İlk sosyolog ama aynı zamanda ilk sosyalist, Saint Simon’dur’. Toplumun kökü, emek ise toplumu düzenlerken de alınacak temel ölçüt, sosyalizmdir.

Sosyalizm, ütopya değil mi?
Hayır değil. Sembollerle uğraşmayın, fiili olarak önümüzü açın, Suriye bayrağı, Türkiye bayrağı, PKK bayrağı atın gitsin ya da kalsın, ortak iş yapın.