Gezici Festival Koordinatörü Evrenesoğlu ve Yönetmeni Emre’yle dikkat
çeken bölümlerden Savaşla Büyümek üzerine konuştuk. Evrenesoğlu ve Emre çocuk
hakları ihlallerinin hala güncel bir sorun olduğunu vurguladı.
Gezici Festival’in koordinatörü Pınar Evrenesoğlu ve Festival Yönetmeni
Başak Emre bianet’in sorularını cevapladı. Savaşla Büyümek bölümünün ortaya
çıkışının nedenlerini ve hikayesini anlattı.
Gezici Festival’in Savaşla Büyümek bölümünde iki film var. Bu filmleri
nasıl belirlediniz? Filmlerin önemi nedir?
Yıl içinde izlediğimiz filmlerde bir ortaklık farkettik. Zamanımızın
çoğunu film izlemeye, ulusal ve uluslararası festivalleri takip etmeye
ayırmamızın getirdiği bir avantaj da diyebiliriz bu.
Bazen bölümler kendi kendilerini ortaya çıkarıyor, dünyanın farklı
yerlerinden aynı konuyla ilgili pek çok film izlemiş olabiliyoruz. Bu durum, bu
yılın programında hem Savaşla Büyümek hem de Üretim Hatası bölümleri için
geçerli.
Pek çok film izledikten sonra, neden savaş zamanı doğan/büyüyen
çocuklarla ilgili özel bir bölüm yapmıyoruz dedik. Maalesef çocuklar, çocuk
hakları çok fazla tartışma zemini bulamayan konular zaten.
Kim Nguyen’in yönetmenliğini yaptığı, Kongo’daki çocuk savaşçıları
anlatan Savaş Cadısı filmini ilk izlediğimizde oldukça etkilendik; özellikle
başroldeki 15 yaşındaki Rachel Mwanza’nın performansından; ki bu performans
kendisine Berlin
ve Tribeca’da en iyi kadın oyuncu ödüllerini getirdi.
Filmde kaçırılarak zorla savaşa sokulan Komona’yı canlandıran
Mwanza’nın kendisi de ailesi tarafından terkedilmiş, biraz Kinshasa ’nın sokaklarında biraz da
büyükannesinin evinde yaşayan bir genç.
Diğer filmimiz Annemin Kollarında’da ise yönetmenler Mohamed ve Atia
Al-Daradji kardeşler kameralarını savaş nedeniyle yetim kalan Iraklı çocuklara
çeviriyor.
Bağdat’ta kendi imkanlarıyla 32 yetim çocuğun bakımını üstlenmiş
Husham’ın hikayesi, savaşta en fazla zarar görenlerin hiç savaşa girmeyenler
olduğunu bir kez daha hatırlatan bir yapım.
Programın bu kısmına “keşke olsaydı” dediğiniz filmler var mı? Türkiye
sinemasında bu bölüme girebilecek bir film aklınıza geliyor mu?
Bu bölüme elbette başka filmler de dahil edilebilirdi ancak iki filmde
kalmayı tercih ettik. Biraz da şartlar böyle gerektirdi; film sayısı olarak
belli bir rakamda kalmamız gerekiyor. Hem bölüm çeşitliliği yapıp hem de
içlerini makul sayıda filmle doldurmaya çalışmak pek kolay olmuyor.
Ayrıca elimizi bağlayan seans sayısı gibi etkenler de var. Bu bağlamda
dünya sinemasından en yeni iki örneği bölüme dahil ettik.
Türkiye’den belki kısa film olarak Uğur Kaymaz’lar Hakkında, Vicdan
Filmleri’nden örnekler ya da taş atan çocuklarla ilgili bir belgesel dahil
edilebilirdi.
Ama yine de savaş bölgelerinde büyüyen çocuklarla ilgili hemen akla
gelebilecek bir örnek olduğunu söylemek kolay değil Türkiye’den. Nedeni ne
olabilir, söylemek güç…
Festivalde neden böyle bir bölüm başlığı seçtiniz? Bu kararınızda hangi
güncel gelişmeler etkin oldu?
Festival programını yıl içinde şekillendirmeye çalışırken güncel
gelişmeleri gözönüne alıp, hassas olduğumuz ve hassasiyet duyulmasını umduğumuz
konulara öncelik veriyoruz.
Biz bir derdi, söyleyeceği olan filmlere programda yer vermeye
çalışıyoruz. Bu bir festivalin misyonu değil elbette, ama neticede festival
programı yapmak öznel bir şey ve bu da bizim Gezici Festival olarak tercihimiz.
Bunca şey olup biterken birey olarak bunlara nasıl kayıtsız
kalamıyorsak, bu durum yaptığımız işe de yansıyor ister istemez.
Bu yıl esasında “adalet” teması çerçevesinde çalışmak ve bu konuda özel
bir bölüm yapmak istiyorduk. Bizi etkileyen güncel gelişme esasında buydu,
diyebiliriz.
Türkiye’de tüm bu olup bitenler adalet algımızı altüst ettiğinden olsa
gerek bölüme yeterince hakkını veremediğimizi düşündük bir noktada. Böyle bir
konu kapsamında onlarca film göstermek istedik; bu da mümkün olamayacağı için
başka bir zamana erteledik.
Ve belirttiğimiz gibi, yıl içinde izlediğimiz filmler Savaşla Büyümek
bölümünü oluşturdu biraz kendi kendine. Türkiye’de de güncelliğini maalesef hiç
kaybetmeyen, “kaza” kurşunuyla ölen, etnik kökeni nedeniyle ayrımcılığa
uğrayan, anadilinde eğitim göremeyen çocuklar varken bölümü yapmak daha da
anlam kazandı tabii.