Thursday, February 28, 2013

Savaşla Büyümek


Gezici Festival Koordinatörü Evrenesoğlu ve Yönetmeni Emre’yle dikkat çeken bölümlerden Savaşla Büyümek üzerine konuştuk. Evrenesoğlu ve Emre çocuk hakları ihlallerinin hala güncel bir sorun olduğunu vurguladı.
Gezici Festival’in koordinatörü Pınar Evrenesoğlu ve Festival Yönetmeni Başak Emre bianet’in sorularını cevapladı. Savaşla Büyümek bölümünün ortaya çıkışının nedenlerini ve hikayesini anlattı.
Gezici Festival’in Savaşla Büyümek bölümünde iki film var. Bu filmleri nasıl belirlediniz? Filmlerin önemi nedir?
Yıl içinde izlediğimiz filmlerde bir ortaklık farkettik. Zamanımızın çoğunu film izlemeye, ulusal ve uluslararası festivalleri takip etmeye ayırmamızın getirdiği bir avantaj da diyebiliriz bu.
Bazen bölümler kendi kendilerini ortaya çıkarıyor, dünyanın farklı yerlerinden aynı konuyla ilgili pek çok film izlemiş olabiliyoruz. Bu durum, bu yılın programında hem Savaşla Büyümek hem de Üretim Hatası bölümleri için geçerli.
Pek çok film izledikten sonra, neden savaş zamanı doğan/büyüyen çocuklarla ilgili özel bir bölüm yapmıyoruz dedik. Maalesef çocuklar, çocuk hakları çok fazla tartışma zemini bulamayan konular zaten.
Kim Nguyen’in yönetmenliğini yaptığı, Kongo’daki çocuk savaşçıları anlatan Savaş Cadısı filmini ilk izlediğimizde oldukça etkilendik; özellikle başroldeki 15 yaşındaki Rachel Mwanza’nın performansından; ki bu performans kendisine Berlin ve Tribeca’da en iyi kadın oyuncu ödüllerini getirdi.
Filmde kaçırılarak zorla savaşa sokulan Komona’yı canlandıran Mwanza’nın kendisi de ailesi tarafından terkedilmiş, biraz Kinshasa’nın sokaklarında biraz da büyükannesinin evinde yaşayan bir genç.
Kongo, Burma, Angola, Sierra Leone’de süregelen iç savaşa dikkat çekmesi açısından oldukça önemli bir film.
Diğer filmimiz Annemin Kollarında’da ise yönetmenler Mohamed ve Atia Al-Daradji kardeşler kameralarını savaş nedeniyle yetim kalan Iraklı çocuklara çeviriyor.

Bağdat’ta kendi imkanlarıyla 32 yetim çocuğun bakımını üstlenmiş Husham’ın hikayesi, savaşta en fazla zarar görenlerin hiç savaşa girmeyenler olduğunu bir kez daha hatırlatan bir yapım.
Programın bu kısmına “keşke olsaydı” dediğiniz filmler var mı? Türkiye sinemasında bu bölüme girebilecek bir film aklınıza geliyor mu?
Bu bölüme elbette başka filmler de dahil edilebilirdi ancak iki filmde kalmayı tercih ettik. Biraz da şartlar böyle gerektirdi; film sayısı olarak belli bir rakamda kalmamız gerekiyor. Hem bölüm çeşitliliği yapıp hem de içlerini makul sayıda filmle doldurmaya çalışmak pek kolay olmuyor.
Ayrıca elimizi bağlayan seans sayısı gibi etkenler de var. Bu bağlamda dünya sinemasından en yeni iki örneği bölüme dahil ettik.
Türkiye’den belki kısa film olarak Uğur Kaymaz’lar Hakkında, Vicdan Filmleri’nden örnekler ya da taş atan çocuklarla ilgili bir belgesel dahil edilebilirdi.
Ama yine de savaş bölgelerinde büyüyen çocuklarla ilgili hemen akla gelebilecek bir örnek olduğunu söylemek kolay değil Türkiye’den. Nedeni ne olabilir, söylemek güç…
Festivalde neden böyle bir bölüm başlığı seçtiniz? Bu kararınızda hangi güncel gelişmeler etkin oldu?
Festival programını yıl içinde şekillendirmeye çalışırken güncel gelişmeleri gözönüne alıp, hassas olduğumuz ve hassasiyet duyulmasını umduğumuz konulara öncelik veriyoruz.
Biz bir derdi, söyleyeceği olan filmlere programda yer vermeye çalışıyoruz. Bu bir festivalin misyonu değil elbette, ama neticede festival programı yapmak öznel bir şey ve bu da bizim Gezici Festival olarak tercihimiz.
Bunca şey olup biterken birey olarak bunlara nasıl kayıtsız kalamıyorsak, bu durum yaptığımız işe de yansıyor ister istemez.
Bu yıl esasında “adalet” teması çerçevesinde çalışmak ve bu konuda özel bir bölüm yapmak istiyorduk. Bizi etkileyen güncel gelişme esasında buydu, diyebiliriz.
Türkiye’de tüm bu olup bitenler adalet algımızı altüst ettiğinden olsa gerek bölüme yeterince hakkını veremediğimizi düşündük bir noktada. Böyle bir konu kapsamında onlarca film göstermek istedik; bu da mümkün olamayacağı için başka bir zamana erteledik.
Ve belirttiğimiz gibi, yıl içinde izlediğimiz filmler Savaşla Büyümek bölümünü oluşturdu biraz kendi kendine. Türkiye’de de güncelliğini maalesef hiç kaybetmeyen, “kaza” kurşunuyla ölen, etnik kökeni nedeniyle ayrımcılığa uğrayan, anadilinde eğitim göremeyen çocuklar varken bölümü yapmak daha da anlam kazandı tabii.