Suriye bir tür
intihar yolunda, bundan kolayından çıkış yolu varmış gibi görünmüyor. Türkiye,
Suriye’de Kürt otonom bölgesinin yükselişinden, bunun Türkiye’deki devasa Kürt
sorununu ne şekilde etkileyeceğinden son derece kaygılı.
Jovana Vukotic -
Çeviri: Öznur Karakaş – Özgür Gündem
Magnitsky
Yasası’nın uygulanması ve ABD-Rusya ilişkilerinde gerginlik, NATO’nun
Türkiye’nin Suriye sınırını savunmak üzere Patriot füzesavarlarının
konuşlandırılmasını onaylaması, Suriye’de şiddet olaylarının azalması yönünde
yapılan geçici anlaşma, kimyasal silah mevzusu, AB’de ekonomik kriz… Bütün bu
gelişmeler üzerine ünlü Amerikalı felsefeci, dilbilimci ve siyasi activist Noam
Chomsky ile görüştük. Chomsky ayrıca ABD’nin Rusya sınırı yakınına füze sistemi
yerleştirmesinin son derece provokatif bir eylem olduğunu belirtti.
ABD-Rusya
İlişkileri
İlk sorum
Magnitsky Yasası ve Rusya ve ABD arasındaki gerginlik üzerine olacak. Bu konuda
ne düşünüyorsunuz? Bu yasadan önemli bir sonuç çıkacak mı?
Bana kalırsa,
Rusya açısından en doğru tepki Rusya Dış İlişkiler Ofisinin ABD’deki insan
hakları istismarcılarının listesini elde ederek, bunların varlıklarını
dondurmak üzere bir yasayı meclisten geçirmek olurdu. Mesela, Başkan Obama’dan
başlayabilirler, sonuçta kendisi en büyük insan hakları ihlalcisi. Kendisi
büyük bir vahşete imza atan bir suikast kampanyasını yönetiyor. Demek
istediğim, böyle bir şeyi Rusya yapmış olsaydı, insanlar Rusya’ya karşı nükleer
savaş açmaktan bahsediyor olurlardı. Rusya buradan yoluna devam etmeli. Mesela,
ABD tüm dünyada, Gazze’de daha birkaç hafta önce olduğu gibi, korkunç insan
hakları istismarlarını destekliyor ve aslında bunlara bizzat dahil oluyor.
Dünyanın en berbat insan hakları istismarcılarından biri olan Suudi Arabistan’a
devasa miktarlarda silah tedariği yapıyor. Mesela buradan devam edebilirsiniz.
Yani, Rusya açısından doğru tepki bu olacaktır ama elbette böyle bir şey
yapmaz.
Gerçekten de
bunun Rusya-ABD ilişkilerinde gerginliğe sebebiyet vereceğini düşünüyor
musunuz? Yoksa bir kağıt parçası olmaktan öteye geçmeyecek mi?
Bu durumun nasıl
ele alındığına bağlı. Herhangi bir sonuç doğurmayacak sembolik bir jest olarak kabul edilirse, bu
yalnızca bir fikir olarak kalacaktır. Öte yandan, politikalar üzerine etkisi
olursa, bundan daha fazla anlam taşıyabilir. ABD’nin kendi insan hakları
bilançosunu göz önünde bulundurduğumuzda böyle bir şey yapmayacağını düşürsek,
şu anda epey bir amaç yüklenmiş durumda. Elbette, ABD’de bunu anlamıyorlar,
basın bundan bahsetmiyor. Ne kadar doğru olursa olsun, diyelim ki New York
Times’e verdiğim bir röportajda, Obama’nın dünyanın en büyük insan hakları
ihlalcisi olduğunu söylesem, neden bahsettiğimi anlamazlar bile.
Obama’nın
yeniden başkan olarak seçilmesi üzerine neler düşündüğünüzü söyler misiniz? Bu
bilhassa Avrupa’da birleştirilmek üzere olan, ya da en azından öyle olduğunu
düşündüğümüz ABD füze savunma sistemi söz konusu olduğunda, Rusya için ne ifade
etmektedir?
İlk olarak, her
açıdan stratejisler ve muhtemelen siyasi liderler için füze savunma sisteminin
ilk vuruş silahı olarak görüldüğünü aklımızda tutmamız lazım. Füze savunma
sistemleri, çalıştıklarında bile, ki mesele de bu aslında, ama diyelim ki
çalışıyor olsalar dahi ilk vuruşu durdurmayı başaramayacaktır. Muhtemelen, bir
misilleme saldırısını önleyebilirler; bu da onların ilk vuruş silahı olduğu
anlamına gelmektedir. Elbette Rusya da, ABD planlamacıları da, diğer herkes
gibi bunu biliyor.
Yani, Rusya
sınırlarına yakın bir yere füze sistemi yerleştirmek, ki planlanan da bu, son
derece provokatif bir eylem. Rusya, diyelim, Kanada’da bunu yapmaya kalksa,
savaş çıkar. Böyle bir şeyin hoşgörülmesi mümkün olmaz. Obama, Bush’un
bıraktığı haliyle füze sistemlerinde hafif ayarlar yaptı, ama sistemi Rus
ordusunun ve Rus stratejistlerinin yine de son derece tehditkar bulacakları
şekilde bıraktı, ki ABD’de Rusya aynını yapsa benzer bir algıya sahip olurdu.
Bir kaç ay önce, Obama’nın seçimler sonrasında bu konuda geri adım
atabileceğine dair kayda alınmamış yorumlarda bulunduğunu anımsarsınız. Bu
burada ciddi mesele olmuştu ve elbette insanlar bu açıklamayı hatırladılar. Ama
böyle bir şey yapar mı, şüpheliyim.
Rusya-ABD
ilişkileri hakkında ne düşünüyorsunuz? Ne yönde ilerleyecekler?
Aslında bundan
biraz bahsettik. Rusya’nın yeterince iç sorunu var, bunlarla nasıl başa
çıkacağı belli değil. Rusya ve ABD arasındaki doğrudan ihtilaflar ABD Çin
arasındakiler kadar keskin olmayabilir. Çin ABD söz konusu olduğunda, ortada
ciddi ticari ilişkiler var. Aslında, Çin ABD borçlarının ciddi bir miktarına
sahip, bu miktar Japonya’dan biraz daha fazla. Elbette ABD ve Avrupa, Çin
mallarının esas tüketicileri. Rusya söz konusu olduğunda, böylesi bir tüketim
daha az. Yani, ortada çok farklı bir ilişki mevcut.
Rusya ve AB
AB’de yaşanan mali kriz ve
dünya çapında ekonomik kriz üzerine önümüzdeki yıl için beklentileriniz
nelerdir? Daha genel olarak da Rusya-ABD ve Çin-ABD ilişkilerinde neler olacak?
Cevap verilmesi
gereken çok fazla soru var. Pek çok şey şu anda muğlak durumda. Mali krizle
başlayalım. Mali
kriz banka istikrarından sorumlu İngiliz bankalarından birinin müdürü
tarafından “felaket döngüsü” tabir edilen durum sonucu ortaya çıkmıştır. Bu bir
“felaket döngüsüdür” çünkü ABD ve İngilitere’de, belli ölçülerde diğer ülkelerde,
büyük yatırım şirketlerin riskli işlemler üstlenmelerini teşvik eden bir sistem
mevcuttur. Adı üstünde riskli oldukları için, bu işlemler vasıtasıyla ciddi
karlar elde edebilirler. Eninde sonunda böylesi işlemler söz konusu risk
yüzünden çökerler ve bu noktada devreye vergi mükellefleri girer ve onları
kurtarırlar. “Felaket döngüsü” işte budur.
Büyük bankalar
için hükümet sigorta poliçesi bulunmaktadır. ABD’de bu bankaların itibarları
çökemeyecek kadar mühimdir; başları belaya girdiğinde onları kurtarmak
durumundayız yani. Bu esasen hükümet sigorta poliçesi. Büyük bankaların onlara
daha yüksek kredi notları vs. vermesi için euro bazında yılda aşağı yukarı 50
milyar olduğu tahmin ediliyor. Kredi ajansları notlandırmalarını yaparken işler
sarpa sararsa vergi mükelleflerinin onları kurtaracağını göz önünde
bulundururlar. Bütün bunlar aslında riskli işlemlerden ibaret döngünün teşvik
edilmeye devam edilmesi anlamına gelmektedir. Kârlar, kurtarma operasyonları….
Reagan yıllarından beri bu böyle gelmiş böyle gidiyor. O zamanlar, Yeni
Düzen’in düzenleme aygıtları yürürlükten kaldırılmış; yerine bu sistem teşvik
edilmişti.
Şimdi bu sistemi
belli ölçülerde kısıtlamak için bir mevzuat, Dodd-Frank Yasası çıkarıldı. Ancak
lobilerin doğru dürüst işlemesin diye bunu kırpma yönünde gösterdikleri muazzam
çabalar sonrasında Dodd-Frank Yasası’ndan geriye ne kalacak muamma. Uygulandığı
ölçüde bile, çoğu sorunun üzerine eğilmiyor. Yani muhtemelen başka ve bu sefer
daha büyük bir mali
kriz yaratıyoruz. Bu arada Avrupa da bildiğiniz gibi Troyka…
Evet. Onlar da
ekonomik bir felakete yol açacağı neredeyse kesin olan politikalar
yürütüyorlar. Yalnızca ekonomik düşünerek, durgunluk anında kemer sıkma
politikaları dayatmanın hiç bir anlamı yok. Misal Yunanistan’ın borçları
arttıkça artıyor. Büyümeden kesiyor, yani bu işten çıkış yolu yok. Ülkelerin,
bilhassa İspanya ve Yunanistan’ın kendi para birimleri üzerine kontrolü yok. Bu
yüzden, ABD’nin ya da kendi parasını kendisi basan diğer ülkelerin yaptığını
yapamıyorlar. Para birimlerinin değerini
düşürüp krizden çıkış yolu arayamıyorlar, bunu yapamıyorlar çünkü euro
kullanıyorlar. Yani kapana kısılmış durumdalar. Kemer sıkma politikaları durumu
daha da kötü yapacak.
Yunanistan’da
yeterince iç sorun var, ama İspanya örneği bilhassa çarpıcı çünkü mali sistemin
çökmesinden evvel, ki bu hükümet değil İspanyol bankalarının ve borç veren
Alman bankalarının kabahatiydi, 2007 yılında gerçekleşen bu çöküş öncesi,
İspanya devletinin bütçesi oldukça iyi durumdaydı. Aslında İspanya sosyal
hizmetler vs. bakımından Avrupa’nın en düşük masraflara sahip ülkelerinden
biri. Yani mesele hükümet harcamaları değil, mesele bankaların hatası ve işler
daha da kötüye gidiyor.
Ticari ve mali yayın
organları bile bunu eleştiriyor. Aslında, IMF bu politikalardan geri adım
atmaya başladı çünkü bunların ekonomik olarak nereye varacağı o kadar aşikar
ki. Yine Avrupa Merkez Bankası’nın ABD’deki tekabülü Merkez Bankası’ndan çok
daha tepkisel olduğunu anımsamak gerekir. ABD Merkez Bankası’nın iki yetkisi
var. Bunlardan biri enflasyonu kontrol altında tutmak, içeride enflasyon
emaresi yok. Diğer bir yetkisi ise tam istihdamı sağlamak. Elbette bu konuda
pek de bir şey yaptığı yok, ama en azından belli jestlerde bulunuyor. Avrupa
Merkez Bankası’nın ise tek bir yetkisi var: enflasyonu kontrol altında tutmak.
Bundesbank tarafından dayatılan %2 gibi düşük bir rakam üzerinden enflasyonu
kontrol altında tutması gerekiyor, ki bu ekonomiler için son derece zararlı.
İstihdam için bir şeyler yapma yetkisi yok.
Yani bu kurumun
politikaları ABD Merkez Bankası’nınkilerden bile beter. Sonuçları Avrupa’da
kendini gösteriyor. Bunun sonuçlarından biri bizzat Avrupa Merkez Bankası
Başkanı Mario Draghi tarafından ifade edildi. Wall Street Journal’a bir
röportaj verdi ve bu minvalde Avrupa toplumsal sözleşmesinin istikrarsız
olduğunu, çoktan ölmüş olduğunu, refah devletlerinden vazgeçmemiz gerektiğini
söyledi. Elit ve refah içindeki sektörler için sorun yok, zaten bunlar hiçbir
zaman refah devletinden hazetmemişlerdi. Ancak refah devletlerinin çökmesi
felaket olur. Avrupa’nın muazzam bir değişim olmazsa gittiği yön de burası.
Suriye, NATO,
Türkiye
NATO Türkiye’nin
Suriye sınırını korumak üzere Patriot füzesavarlarının konuşlandırılmasını
onayladı. Bu konu üzerine ne düşünüyorsunuz? Şimdi ne olacak?
Bu sorunun
cevabını bilen birinin olduğunu sanmıyorum. Suriye bir tür intihar yolunda,
bundan kolayından çıkış yolu varmış gibi görünmüyor. İşler daha da sarpa sardı,
siz de görmüşsünüzdür Kürt kuvvetleri ve isyankar kuvvetler arasında bir savaş
yaşandı. Bu durumu daha da karıştırıyor ve elbete Türkiye’yi de ciddi şekilde
etkiliyor. Türkiye tabi olarak Suriye’de Kürt otonom bölgesinin yükselişinden,
bunun Türkiye’deki devasa Kürt sorununu ne şekilde etkileyeceğinden son derece
kaygılı. Ancak Suriye’de de durum, içeride hiçbir uygulanabilir çözüm
olmaksızın büyüyen korku filmini andırıyor. Pek çok öneri var. Bunlardan biri
sanırım Dublin’de, El-Ahtar İbrahimi, Rusya ve ABD temsilcileri arasında
tartışıldı. Ancak, ülkenin yıkımından gayri bir sonuç elde edecek şekilde bu
durumdan bir çıkış yolu bulmak son derece güç.
Ne olursa olsun
Esad’ı suikast bekliyor, demem o ki, ülkeyi terketmeyi kabul edecek olsa, onları bilinmez bir kadere
terk ettiği için muhtemelen Alevi ortakları tarafından öldürülür. Ülkeyi terk
etmezse, er ya da geç ortadan kaldırılır. Pek çok öneri yapıldı; daha bir kaç
gün önce, Nicolas Noe adında ciddi bir uzman bir öneride bulundu. Buna göre
ülkede bir tür geçici bölünme olacak, Şam civarındaki bölge Esadın kontrolüne
verilirken ülkenin geri kalanı isyancıların kontrolüne verilecek, şiddetin
azalmasına hatta belki de sulhname çıkarmaya yönelik geçici bir anlaşma
yapılabilecek mi görülecek. Tabi bu zor bir ihtimal, ama bundan daha iyi bir
öneri de şimdiye dek duymadım.
Diğer bir sorun
da kimyasal silah meselesi. Suriye çoktan Obama’nın kırmızı çizgi tabir ettiği
sınırı aştı .
Kimyasal silahlar söz konusu olduğunda, ABD geri adım attı ve kırmızı
noktalarını biraz geriye çekti, ama er ya da geç bu ciddi bir sorun halini alacak.
Kimse de buna yanııt vermedi. Onları bombalayamazsınız!