gülenay börekçi
“Sanat dediğiniz
şey ne toplum ne de başka bir şey için yapılır. Aslında sanat ya uyutmak yahut
uyandırmak için yapılır” diyen Redd’in internette bir blogu var. Orada 2011′i
şöyle anlatmışlar: “Van depremi. Fikir özgürlüğünün devlet baskısıyla yok
edilmeye çalışılması. İktidarı beslerken muhalifleri sindirmeyi hedefleyen
dezenformasyon mekanizmalarının çoğalması. Açılım vaadini takiben Kürtlere
uygulanan baskıların artması. Alevilerin ve Ermenilerin ötekileştirilmesi.
Kadına şiddet. Eşcinsellerin aşağılanması. Öğrencilerin cezalandırılması.
Umutlarımızın erozyona uğratılması.” Adını “kırmızı”dan ve “itiraz”dan alan
Redd’in üyeleri, bütün bunların, biz farkında olsak da olmasak da hayatımızın
içine bir biçimde sızdığını biliyor. O yüzden hepimizde bir bıkkınlık,
umutsuzluk, karamsarlık hali var, hepimizin uykusu bir şekilde kaçmış durumda…
Yeni çıkan
“Hayat Kaçık Bir Uykudur” tam olarak bu hissiyatla yaratılmış, politik
itirazlar barındıran sert şarkılar içeren bir albüm. Redd üyeleri Doğan Duru,
Berke Hatipoğlu, Güneş Duru, İlke Hatipoğlu ve Berke ‘Syantek’ Özgümüş’le
albümün bu tavrını konuştuk…
“Redd’in Seyir
Defteri” adlı blogunuzda, dinleyicilerinizle “içeriden” bilgileri
paylaşıyorsunuz. Yeni albümün müjdesini verirken “Haydi gelin heyecanlanalım”
demişsiniz…
Çünkü biz çok
heyecanlıyız. Yeni albümde daha önce yapmadığımız şeyler denedik. Mesela
şarkıları işlerken bilgisayar başında da vakit geçirip şarkıların neye ihtiyacı
olduğunu görmeye çalıştık. Bize büyük bir özgürlük tanıdı bu, farklı bir
perspektif kazandırdı. Sahnede ve canlı performanslarda sıkıntısı olan bir grup
değiliz, seyirciyle etkileşim halinde olmayı seviyoruz. Fakat kayıt sürecinde
seyirci filan yoktur. Stüdyoya girer duvarlara baka baka çalarsın. Beş kişiyiz
ama çalarken herkes kendi enstrümanına odaklandığı için kimsenin yapılan işe
bir bütün olarak bakamıyor. Bu yüzden onları yaratan, sözleri yazan,
enstrümanları çalan biz değilmişiz gibi dinledik bu defa şarkılarımızı. Yani
yaptığımız işe biraz dışarıdan, uzaktan baktık ve albümü böyle şekillendirdik.
“Hayat Kaçık Bir
Uykudur”, güzel bir isim. Kaçık birçok anlama geliyor ama ben dinlerken, sizin
bu albümü uykusuzlara yaptığınızı düşündüm ve uykunuzu kaçıran şeyleri merak
ettim…
Hem müziyen
olarak yaşadıklarımızdan, hem de bu ülkenin bireyleri olarak tanık
olduklarımızdan bahsedebiliriz. Uykumuzu kaçıran şeylerden biri, ana akım rock
müziğin arabeske çok yakın durmaya başlamasıydı. Rock müziği oluşturan temel
unsurlar var ama bunların gitgide azaldığını, arabeskin bilinçli bir şekilde ve
hızla rock müziğe entegre edildiğini görüyoruz. Prodüktörler ticari bakarak bir
piyasa yaratmayı hedefliyor. Rock bizde hiçbir zaman çok korunaklı bir yerde
durmuyordu zaten. Ama şimdi tanımı da değişiyor. Halbuki arabesk, 1970′lerde
bir isyan müziği olarak ortaya çıktığında önemliydi. Çünkü sadece bir müzikal
tercih değil, Anadolu ve Kürt coğrafyasında yaşayanların isyanlarını dile
getirmesinin bir yoluydu. Ama şimdi yeniden popülerleştirilmesi başka bir şey.
Orhan Gencebay ya da Müslüm Gürses gibi gerçek arabeskçiler bile başka türlere
kayarken, rock müzik yapan beyaz Türklerin daha çok albüm satmak, daha çok
konser vermek adına bunu sahiplenmesi çok acayip. Bir samimiyetsizliğe işaret
ediyor.
Politik tavrınız
net. Hrant Dink cinayeti sonrasında tanık olduklarımız karşısında susmadınız.
Tutuklanan gazetecileri desteklemek için eylemler düzenlediniz. “Vicdani
red”den bahseden şarkı yaptınız. Tehlikeli bir şey değil mi bu?
Kendimizi toplum
için sanat yapan bir grup olarak konumlamayız ama Türkiye’nin demokrasiyle,
insan haklarıyla ilgili siyasi meseleleri bizi ilgilendiriyor. Bunların tamamen
dışındaymışız gibi davranamayız. Öte yanrdan tiyatroculara uygulanan baskılar
müzisyenleri de ilgilendirir, gazetecilerin hapse atılması sinemacıların da
meselesidir, çünkü hepimiz aynı topraklarda yaşıyor, üretiyoruz. Zaman zaman
tepki aldığımız doğru ama umursamıyoruz. Tehlike nedir derseniz; bizde tepkiler
kaçak yöntemlerle gösterilir. Mesela müzik sektörü bir gün emrederse,
sponsorlar, promoterlar sizden ellerini çekebilir. Sonuçta üniversite
festivalleri bile sponsorların belirlediği isimlerle yapılır, onlar da politik
olarak aktif sanatçılara yakın durmaktan pek hoşlanmaz.
Albümün son
şarkısı bomba sesleriyle başlayıp “telveD litaK”, yani “Katil Devlet”
sloganıyla son buluyor… Doğru bildiğimiz her şeyi tersten okuyan bir devleti,
alışık olmadığımız bir cüretkârlıkla tanımlıyorsunuz. Kendinizi nasıl
koruyorsunuz?
Devrini çoktan
tamamlamış bir tartışma bugün yeniden dirildi ve sanatçılar, Başbakan’ın “Siz
sanat için sanat yapıyorsunuz” suçlamasıyla karşı karşıya kaldı. Bizse şunu
savunuyoruz: Sanat uyutmak yahut uyandırmak için yapılır. dolayısıyla
yaptığımız müzik, karakterlerimizden, fikirlerimizden bağımsız olamaz. Bu
ülkenin bireyleri olarak itiraz ettiğimiz, karşı çıktığımız şeyler müziğimize
de yansıyacaktır. Kendimizi korumak için yaptığımız tek şey, inandıklarımızı
savunmaya devam etmek…