Feministlerden Romanlara, doğa savunucularından LGBT bireylere, Alevi
örgütlerinden irili ufaklı siyasi çevre ve gruplara 500 kişinin
katıldığı Barış ve Demokrasi Konferansı çözüm sürecinin Batı’da
anlatılması ihtiyacının, muhalefet cephesinin yan yana duracağına dair
irade beyanının ifadesiydi. Ancak sendikaların katılımının zayıf olması
bu geniş yelpazenin dikkate değer eksiğiydi. Konferansın BDP’li vekil Ayla Akat’ın yanık bir Kürtçe türküsü ile son bulması ise oluşan dertleşme havasının tezahürü idi diyebilirim.
Çözüm/müzakere/barış sürecinde memleket solunun bir kesiminin
“rezervli” ya da “yetmez ama evet” tavrına dair eteklerindeki taşları
döktüğü konferansın ardından teybimizi, “Emek, Demokrasi ve Özgürlük”
bloğunun vekillerinden ve tabii ki Demokrasi ve Barış Konferansı’nın
düzenleyicilerinden Ertuğrul Kürkçü’ye uzattık.
Muradı, barış ve demokrasi kavramlarının karşı konumlanıp
konumlanamayacağını, bu konudaki kaygıları, konferansın ana mesajının
“barış ve demokrasi istiyorsak hak etmek gerekir” mi olduğu sorduk.
Kürkçü’ye göre konferansın derdi barışı daha çok aşağından örmek. Bir
araya gelenler iktidarın karşısındaki kutuptan ve iktidar tarafından
belirlenmeyen bir istemin taraftarları:
“Başından beri bu süreçte eksik olan bir dinamik var. Doğrudan
doğruya barışın hem öznesi olabilecek, hem de savaşın mağduru olan
kesimlerin bu süreçte örgütlü, yaygın, çok taraflı bir katılımı söz
konusu değildi. Bu açıdan önemli bir başlangıç. Türkiye coğrafyasına
yaymak konusunda bir irade var. Katılım temsili oldu. Zira aşağıdan
örgütlenmiş bir konferans değildi. Hükümet, sermaye ve uluslararası
hâkimiyet dünyasından kimse yok.”
Başlangıçta süreç konusunda kafası karışık şimdi ise karşısında bir görüntü veren CHP’den bazı isimlerin (Sezgin Tanrıkulu, Gülseren Onanç, Zeynep Altıok)
parti kimliği ile katılması sosyal demokrat çevrelerin sürece dâhil
olacağı konusunda bir işaret mi diye sorduğumuzda da Kürkçü: “CHP
seçmeni kısmen temsil ediliyor. Oysa CHP seçmenini ilgilendiren bir
süreç. Çünkü silahlı çatışmanın her iki tarafında da durdular. Hem
oğullarını savaşta kaybeden asker aileleri arasında CHP’ye oy verenler,
hem de oğullarını kızlarını çatışmada kaybeden Kürtler arasında CHP’ye
destek vermiş olanlar var. Onlar bu süreçle bir türlü ilişkilenebilmiş
değiller. O cehana da bir mesaj konferans. Çok taraflı bir müzakere
sürecinin parçası olma çağrısıdır aynı zamanda.”
Meclis çatısı altında barış grubu kurmak için çağrı yapacaklarını da söyleyen Kürkçü yine de çok ümitli değil: “Bunu
bir ideal olarak söyledim. Gerçekleşebileceğinden çok ümitli değilim.
Vekillerin bu kadar kopuşçu bir yerde durmadığını düşünüyorum.”
Eteklerdeki taşlar dökülürken talepler manzumesi listesi o kadar
kabarıktı ki; insan içinden “devrim programı mı yazılıyor” diye
geçirmedi değil. Kürkçü de bunun fazla olduğunu düşünüyor:
“Bir barış konferansına bütün sosyal meseleleri çözdürme misyonunu
yükleyen talepler var. Bu kadarı çok fazla. Bunun kendine özgü özelliği
var. Barış mutlaka kapitalizmin olmaması halinde gerçekleşir diye bir
şey yok. İspanya içsavaşı bitti barış kuruldu, kapitalizm sürdü ama
faşizm de yok. Şüphesiz çok haklı uyarılar var bunların arasında. Çünkü
bu çözüm dinamiği esas olarak gücünü halktan , en yoksul insandan almaz
ise yakıcı bir barış arzusu olarak tezahür edemez. Ama insanların bin
bir kimliği var. Hepsi içinden birine indirgemek, bunların iktisadi
üretimde tuttukları yerden ötürü barışı yönelmelerinin otomatik bir
sonuç olduğunu düşünmek gerçeğe uymuyor. Mesela baktığımızda emekçilerin
büyük bölümü AKP’nin kuyruğunda dolanıyor ama bu onların emekçi
karakterini değiştirmiyor. İndirgemeci yöneliş çok da konferansın
içerebileceği bir şey değil. Dünya kapitalizminin bölgesel paylaşım
meselesi olarak bu barışa baktığı yönlü uyarıları ciddiye alıyoruz.
Burada anti kapitalist bir ruh var ve bu da lazım olan şeydir.“
Tek tük de olsa başörtülü kadınların katıldığı konferansta Van’dan
gelen bir kadının “bence dindarlar eksik temsil ediliyor, biz halkız
bize gelin” sözlerini soruyorum Kürkçü’ye:
“Dindarların başlarını örtme mecburiyeti yok. Baş örtmek dindar
olmaktan çok geleneksellikle ilgili. BDP tabanında başörtülü kadın var.
Siyasete katmak için faal hareket ediyorlar. Sosyalist hareketler de
kapılarını kapatmış değiller ama mevcut durum sosyalist hareketin
derinliğinin olmamasıyla ilgili. Buraya çağrılan insanlar daha çok
bilinen temayüz etmiş kişiler. Onlar arasında belki başı bağlı yoktur
ama başı bağsızlık gibi bir kriterimiz olmadığını söyleyebilirim. Dindar
kesimler diye bir önyargımız yok. Bana sorarsanız en dinsizim diye
dolaşan insanın bile ölümü öte dünyayı düşündüğünde aklına Allah fikri
geliyordur. O kadar dinsizi bol bir memleket değiliz. Devlet laisizmini;
Tayyip Erdoğan’ın deyimiyle ayaklarının altına almış bir heyet burası.“
En kritik konu ise - konferans boyunca da hissedilen - barış ve
demokrasi kavramlarının karşı karşıya konumlanması sorunu ve kimi sol
çevrelerin AKP karşıtlığına göre pozisyon belirlemesi idi.
Kürkçü hassasiyetleri anlıyor ama bir yere kadar:
“İki de bir BDP ve Kürtlere karşı sallanan bir hassasiyet olmasını
yadırgıyorum ve bunun ayıp olduğunu düşünüyorum. Çünkü çatışmayı ortadan
kaldırmak için kimle çatışıyorsan onla müzakere edeceğin besbelli.
Abdullah Öcalan PKK ya da BDP çatışmasızlık anı geldiğine karar
verdiğinde bunu gelip önce başkalarına soracak değildi. Kim çatışıyorsa o
çözecekti çatışmayı. Barışı kurmaya sıra gelince tabii ki çok taraflı
olacak. Birlikte hareket edeceğiz ve bu kapıyı açtık. Ama AKP ile
görüşmeyin denemez. Bunu aslında Kürtlerin hakları bakımından AKP ile
hiç çatışmamış olmakla ilişkilendiriyorum. Kürtlerin, emekçileri,
solcuları satarak hükümetle barış yapması imkânı varmış ve onlar da
yapmaya yeltebilirmiş hassasiyeti... Bu tamamen gerçek dışı.”
Konferans çağrıcılarından Murathan Mungan’ın konuşmasını “barış
örgütlenmektir” sözleri ile bitirmesini nasıl yorumladığını sorduğum da
ise Kürkçü buluşmadan umutlu olduğunu söylüyor:
“Konferansın belkemiği HDK kendi örgütlenmesini sürdüyor. Şimdi
buraya katılan küçüklü büyüklü pek çok politik örgüt inanç grubu vs. de
var. Bunları da hesaba katan yeni bir örgütlenme... Bu konferanstan
feyiz alan, bunun iddiasını yerel olarak sürdüren, yerel konferanslara
kapı açan bir örgütlenme... Bu da bizim işimiz.”
Konferansın çatı tipi örgütlenmeye gitmesi konusunda engel olmadığını
söyleyen Ertuğrul Kürkçü sonbahar gelmeden somut görünürlük olacağını
düşünüyor.
Ne diyelim barışın yolu açık olsun...