Timur Soykan'la Röportaj:
Ertuğrul MAVİOĞLU
Timur Soykan’ı
yıllardır tanırım. Radikal’de yalana, dolana karşı güçlü bir dayanışmadan mı
yoksa daha öncesinden mi geliyor tanışıklığımız, hatırlayamadım. Hafızamı
yokladım, hayal meyal sahneler geldi. Çok daha önce ama nerede, bulamadım.
Timur, Radikal’de muhabirlik yaparken başkaydı. Sonra editör oldu, masa başına
oturdu. Yapmasaydı keşke derim, hep muhabir kalsaydı. Çok cevvaldi; canla başla
olayların peşinden koşar, kimsenin yakalamadığı ayrıntıları bulup buluşturup
haberleştirir, dahası bu haberleri öykü tadında yazarak, herkesi kıskandırırdı.
Arkadaşlığımız o günlerde ilerledi işte. Bir gün önündeki defterde desenler
gördüm. Kara kalemle çizilmiş, hayli ilginç desenler. Sordum, “Stres atmak
için” dedi. Yanıtı pek mütevazı olsa da çizgiler bundan çok fazlasıydı. Sonra gazeteci
arkadaşı Demet Bilge ile birlikte Hrant Dink suikastını anlatan bir kitap
çıkardı. ‘Sapan’, gergef gibi örülmüş iyi bir araştırmacı gazetecilik
çalışmasıydı. Katil Ogün Samast’ın Dink’i öldürürken yalnız olmadığını, dahası
Pelitli’deki bir grup faşistin karanlık ilişkilerini tüm detayıyla gün ışığına
çıkarmıştı, Sapan. Timur durmadı. Bu kez ‘Tanrı Misafirleri Oteli’ kitapçı
vitrinlerinde görünür oldu. Bir öykü kitabıydı bu. İzlediği ve zaten hayli
kıvrak kaleminin ürünü olan haberlerini bir araya getirmekle yetinmemiş, Sait
Faik tadında öyküleştirmişti.
“Timur’un epeydir
sesi çıkmıyor” diye düşünürken, geçtiğimiz günlerde postadan ‘Zavallı’ çıktı.
Sürpriz, kitabın üzerindeki imzanın ‘Timur Soykan’ olması değildi, bunu zaten
biliyordum. Bu tuğla gibi kitabın içindeki desenlerin de Timur’un çizimleri
olması, stresin değere dönüşmesi bakımından tam bir sürprizdi.
YAZMAZSAM DELİ
OLURUM
Hepimiz son birkaç
yıldır onca hengâmeyle boğuşurken, hangi ara yazmış, çizimlerini ne zaman
tamamlamıştı acaba? Karşıma oturduğunda ilk bunu sordum: “Geceleri yazıyorum”
dedi, “yazmazsam, çizmesem deli olurum!”
Sorularım devam
etti. Sadece gerçeğin peşinde koymaya alışmış olan bir gazeteciden, aslında
kurgusal yalanlar toplamı demek olan romanın kolay kolay çıkamayacağına ilişkin
inancımı yok etsin istedim... Verdiği yanıt makul geldi, ‘Zavallı’ bir romandı
roman olmasına ama içinde gazetecilik geziniyordu:
“Zavallı, roman
ama yine bir gazetecilik çalışması. Hep yaptığımız şeyler; adli süreçler, polis
takipleri, soruşturmalar, MOBESE’ler, sinyaller, hts kayıtları... Bunları
gazetecilik fazlasıyla veriyor. Romanda gerçeklik duygusunu vermek önemliydi.
Gazetecilik mesleğinin içinde olmam, bu noktada da fazlasıyla işime yaradı. Ama
zaten romancılıkta büyük önem taşıyan kurguculuğu seviyorum. Bunu edebi bir
biçimde yapmak zevk veriyor. Sürprizler, akıl oyunları, karakter oluşturup
izini takip etmek çok sevdiğim bir uğraş. Bir de bunu politik polisiye
formatında üretmek bana çok heyecan verdi.”
Artık ‘Zavallı’nın
sayfalarını çevirmeye başlayabilirdik. Romanın kurgusunda yeni bir devlet var.
Haliyle yeni devletin de yeni derin devleti. Ergenekon adı verilen operasyonlar
sonucu eski devletin tasfiye edilip, Gülen-Erdoğan koalisyonunun oluşturduğu
sürece ne kadar benziyor? Kayıp bir genç kızın peşine düşen iki genç polis,
romanın baş kahramanları. Ama bu polisler gerçekte anti-kahraman ve hayli çömezler. Henüz mesleklerinin başındayken
siyasal baskıyı iliklerine kadar hissediyorlar. Devamı Timur’dan gelsin:
“Yeni iktidar ve
yeni yalanların romanı bu. Kayıp kız soruşturmasında polis Erdal, politikanın
her boyutunu tüm ağırlığıyla üzerinde hissediyor. İktidar bir yandan küçük
memurlarını manipüle ederken, bu insanlar da kendi iç hesaplaşmalarını
yaşıyorlar. Mesela romanın bir yerinde polis Erdal kayıp kızın izini buluyor,
hangi binada olduğuna kadar tespit ettiğini düşünüyor. Fakat orası bir tarikata
ait ve Erdal kızın orada olmadığına dair kendisini ikna ediyor. Roman tam da
kırılma anını anlatıyor. Değişim anının karmaşası, hesaplaşmaları... Devlet
değişmişama eski iktidarın polisleri de var. Yani hepsi cemaatçi değil. Tam
burada son derece insani zaaflar devreye giriyor ve hepsi uyum sağlıyorlar.
Mesela, Erdal’ın kendisi gibi polis olan arkadaşı Gürkan öldürülecek. Gürkan
Ergenekon operasyonlarında görevli. Romanın tam orta yerinde Ergenekoncular
öldürüyorlar belki. Ama belki de Gürkan’ı öldüren yeni derin devlet olabilir
mi?”
Bir de politik
polisiye kavramı var. Timur, öykücü ve gazeteci kimliğiyle tanınıyor.
Romancılığa geçmesi de söylediklerine bakılırsa pek anlaşılır. Buraya kadar
tamam. Peki, Timur’u politik polisiye kulvarına iten ne olabilir? Bununla da
sınırlı değil, başka sorular da var. En iyisi, şu ana kadar konuşulanları
‘ısınma turu’ diye geçip, daha formel bir söyleşiye geçmek.
» Politik polisiye
Türkiye'de çok rastlanan bir tür değil. Nasıl karar verdin böyle bir kitap
yazmaya?
Polis, adliye
muhabirliği ve politika editörlüğü yapan biri olarak siyasetin polis üzerindeki
büyük etkisine sürekli tanık oldum. Gerçekler, suçlar, suçlular iktidarlara
göre hep değişti. Amiri siyasiler olan polis her zaman bu yalanların
yaratılmasında önemli role sahipti. Son yıllarda Türkiye'nin yaşadığı sinsi
darbede de polis operasyonlarının büyük etkisi oldu. Ergenekon, Balyoz, KCK
gibi operasyonlarla yeni suçlar, yeni suçlular yaratıldı. AKP bu sayede sadece
hükümet olmaktan çıkıp bir iktidara dönüştü ve kendi devletini inşa etti.
Kitabı okuyanların siyasetin hayatın ne kadar içinde ve gerçeğin ensesinde
olduğunu göreceklerini düşünüyorum. Üstelik bunu bir polisiye tadında kaleme
almak keyifli olacaktı.
» Kitabındaki baş
karakterler polis ve Türkiye'nin siyasi durumunu onların üzerinden
anlatıyorsun.
Aslında kitap
polisiye bir macera. Ana karakterler; Erdal ve Gürkan polis okulunda birlikte
büyümüş, iki genç komiser. Erdal kayıp bir kızı arıyor, Gürkan ise Ergenekon
operasyonu gibi bir 'derin örgüt' soruşturmasında görevli.
Onlar işlerini
yaparken polisliğin sadece olayları aydınlatmak olmadığını öğreniyor. Siyasetin
istediği gerçekler var ve o gerçeklere ulaşmak başarı, onun dışına çıkmak ise
başarısızlık, bedel ödemek anlamına geliyor. Bu nedenle Türkiye'de iktidarın
tam anlamıyla el değiştirdiği ve yeni egemenlerin yeni bir devlet inşa ettiği
bir zamanda polislik çok karmaşık bir hal alıyor.
»Kitabın önemli
bir bölümünde karakterler buna uyum sağlıyor.
Evet. Bu anlamda
bir kahraman yok. Aslında karakterlerin yavaşyavaşyeni dönemin yalanlarına ayak
uydurmasını, kendilerine bile itiraf etmeden polislik idealinden kopuşunu
okuyoruz. Hatta Erdal, kayıp kızı bulmayı değil, kendisini bu davadan zarar
görmeden kurtarmayı ister duruma dönüşüyor. Yani bir bölüme kadar gerçeği
bulmak istemeyen, işine gelen gerçeği arayan bir 'kahramanımız' var. Ama gerçek
öyle kolay kurtulabileceğiniz bir şey değil.
»'Zavallı' adı
buradan mı geliyor?
Evet. Yeni iktidar
yeni devleti inşa ederken en büyük güvencesi insanların zaafları. Herkes, sinsi
bir darbe yaşayan ülkede kendisini korumak ve yükselmek derdinde. Gerçek
kimsenin umurunda değil, idealler yok. Zaten siyaset bu zavallı hal sayesinde
yeni devleti dantel gibi işleyebiliyor. Gürkan'ın içinde olduğu 'Derin Örgüt'
soruşturmasında eski devleti okuyoruz.
»O eski dönemde de
devletin memurları farklı bir tavra sahip değildi herhalde?
Evet. Devlet
karşısında bireyin zavallı hali değişmiyor. Ama Gürkan'ın soruşturmasında derin
devletle bir hesaplaşma var. Eski devletin ölümcül günahlarını soruşturuyorlar.
Orada faili meçhul cinayetler, gözaltında kayıplar, devlet eliyle yapılan
uyuşturucu ticareti ve daha niceleri var. Ama durduruldukları noktalar da
oluyor. Eski devlet de tasfiye edilmesine karşı direniyor.
»Gürkan
öldürülünce ilk zanlılar onlar.
Ama gerçek çoğu
zaman çok karmaşıktır. Bu aşamada Cinayet Büro Amiri Kurt devreye giriyor. O
peşin hükümlerle hareket etmeyecek kadar deneyimli bir polis. Ama siyasetin
katil çıkmalarını istediği birileri var. Başbakan, Meclis kürsülerinden
suçluları söylerken onun emrindeki bir polis nasıl peşin hükümlerden kaçabilir?
Nasıl gerçek bir soruşturma yapabilir?
»Kitapta peşin
hükümlerle bir hesaplaşma olduğunu söyleyebilir miyiz?
O farklı
olasılıklar merak duygusunu artırıyor ve gerçeğe ulaşmanın kolay olmadığını
gözler önüne seriyor. 'Katil eski derin devlet mi yoksa yenisi mi?' diye
düşünürken bir aşk cinayeti bile olabileceğini görüyoruz.