İstanbul - BİA Haber Merkezi
24 Mayıs 2013, Cuma
* 17-31 Mayıs tarihleri 1996’da İstanbul’da gerçekleşen 1.
Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı’nda alınan kararla Gözaltında
Kayıplara Karşı Uluslararası Mücadele Haftası olarak kabul edildi.
Hüseyin Taşkaya 42 yaşındayken 6 Aralık 1993’te
Urfa’nın Siverek İlçesi’ne bağlı Bağlar Mahallesi’nde gözaltında
alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamadı.
Hüseyin Taşkaya Nasıl Kaybedildi? |
Kürt bir iş insanı olan Hüseyin Taşkaya’yı 6 Aralık 1993’te evden
gözaltına alan otuz kişilik konvoyu Üsteğmen Ahmet Şentürk yönetiyordu.
Konvoyda Sedat Bucak’ın kardeşi Ahmet Bucak, Bucak aşiretine bağlı
korucular Halil Beyazkaz, İsmet Özeyranoğlu, Kemal Üzeyroğlu, Mustafa Üzeyroğlu ve emniyetten Kemal isimli bir görevli de vardı. Bucak aşireti reisi ve korucubaşı Sedat Bucak kendisiyle görüşen Tşkaya ailesine “Bizim ekip almış fakat devlete teslim etmiş, bundan sonra haberimiz yoktur, devlet biliyor” dedi. Başvurulara rağmen Taşkaya’nın gözaltına alındığı inkar edildi. |
Taşkaya kaybedilmeden bir hafta önce dört çocuğu ve eşiyle birlikte
İstanbul’a taşınmış, işleri için Siverek’e gitmişti. Hüseyin ve Sultan Taşkaya’nın en küçük çocukları Serpil Taşkaya babası kaybedildiğinde 7 yaşındaydı.
Şimdi 27 yaşında, kendisinin de bir çocuğu olan Serpil Taşkaya ile konuştuk.
“Çok güzel bir çocukluk geçirdim” diye anlattığı babasıyla geçirdiği
yedi yılı; hem babasının kaybedilmesi hem İstanbul’da yaşama hem de
“Kürtçe konuşmayın” baskılarının onu nasıl değiştirdiğini; korkularını;
kötü giden okul hayatının içinde duyduğu “Baban okumanı isterdi” cümlesi
sonucu şimdi yüksek lisans yapan bir kadın olduğunu anlattı.
"Kızların okumasını istemezlerdi, babamsa farklıydı"
Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
Dört kardeşiz, üç ağabeyim var. Çocukluğum yedi yaşına kadar çok
güzel geçti. Çevremdeki çocuklar bana, hayatıma özenirdi. Herkes yokluk
içerisindeyken ben bolluk içerisindeydim. Güzel oyuncaklarım,
kıyafetlerim olurdu. Ben kıyafetlerimi, oyuncaklarımı isteyen
arkadaşlarıma verir onlarınkini ben giyerdim.
Babamla ilişkim çok iyiydi. dört beş yaşındayken okuma yazmayı
öğretti bana, beş yaşında da okula başladım. Benim için babam farklı bir
yerdeydi, sürekli birlikteydik. Ben babama, babam da bana çok düşkündü.
O dönemde bizim oralarda kız çocukları çok değerli değildi,
okutulmasına karşı çıkılırdı. Bizde öyle değildi, babam çok farklı bir
insandı.
Babam ben doğmadan önce altı sene hapishanede kalmış. Kürt olmak
suçtu zaten o dönemde. “Terör” demişler ama suçsuzluğu anlaşılmış,
sonunda beraat etmiş. Okuma yazmayı hapishane öğrenmiş, yüzlerce kitap
okumuş orada. Bizim okumamıza çok önem veriyordu.
1993 Aralık’ında neler yaşandı?
Babam müteahhitti, hapishaneden çıktıktan işleri iyi gitti, güçlendi.
Bucak aşireti vardı Siverek’te. Aşiret sistemi kendisine rakip birini
istemez. Babam tehdit edilmeye başlamış, annem anlattı bana sonradan,
babama bir şey olacağından korktuğunu söylemiş.
Böylece İstanbul’a taşındık. Aziz amcam buradaydı, daha önce onları ziyarete gelirdik.
"Annem, babam ve ben İstanbul Üniversitesi önünde. Yıl 1990. |
"Geri bırakmayacaklarını biliyorduk"
Aynı ay içinde babanız kaybedildi. Nasıl hatırlıyorsunuz?
Biz evi yerleştirmeye çalışırken yaklaşık bir hafta sonra babam
işleri için Siverek’e gitti. Dayımların evinde kalırken 30 araçlık bir
konvoyla gelenler eve baskın yapıyor. Aralarında Üsteğmen Ahmet Şentürk,
Bucak aşiretinden Sedat Bucak’ın kardeşi Ahmet Bucak, soyadını
bilmediğimiz emniyet amiri Kemal ve korucular da varmış.
Herkesin gözü önünde olmuş, amcamlardaydık, bize dayımlar haber
verdi. Götürdülerse artık gitti dedik. Daha önce çok insan götürüldü
bizim oralarda ve bir daha haber alınamadı. Yine bekliyorsunuz gelmesini
ama o gün “Babam öldü” dedik, geri bırakmayacaklarını biliyorduk.
Ben çok küçüktüm ama bağrışmalar, ağlaşmalardan babamın öldüğünü biliyordum.
"Ağabeylerim okulu bırakmak zorunda kaldılar"
İstanbul’da babanızdan sonraki süreç siz çocuklar için nasıl geçti?
İstanbul’a taşındıktan bir hafta sonra babamın kaybolduğu haberi
geldi. Bir yandan babamın kaybedilmesi bir yandan İstanbul’da yaşamaya
çalışmakla, Kürt olmamız nedeniyle bize yönelen baskılarla karşı karşıya
kaldık.
Ağabeylerim babamdan sonra okulu bırakmak zorunda kaldı. En
büyük ağabeyim üniversiteyi kazanmıştı gitmedi, diğerleri de lise ve
ortaokulda iken okulu bıraktı, çalışmaya başladı. Bir iş de
bilmiyorlardı işin kötü tarafı o. Babam öyle hayat vermiş ki hiçbirimiz
çalışmayı bilmiyorduk. Çekirdek, çikolata sattılar sokakta.
Otobüsle bir yere gidip gelmek de tuhaf gelirdi, Urfa’da yürüyerek
giderdik. Sokakta kendi dilimizde konuşmamız suçtu, insanlar “Niye
Kürtçe konuşuyorsunuz?” diye tepki gösteriyorlardı. Başka eve taşındık
daha sonra, ev vermiyorlardı bize.
Babamın kaybedilmesinden sonra Siverek’teki akrabalarımız da yavaş yavaş buraya gelmeye başladı. Onların desteği çok büyüktü.
"Nereli olduğumu, babamı, Kürt olduğumu hep sakladım"
Sizin okul hayatınız nasıl geçti?
Ben ilkokul ikinci sınıfa burada İstanbul'da başladım. Öncesinde çok
hiperaktif, akıllı bir çocuktum; babamın verdiği eğitim vardı. İçine
kapanık değildim. Şımartılıyordum da.
Babamı kaybettiğim dönemden sonra çok farklı bir çocuk oldum. Hep
içime kapanıktım, kendimle konuşurdum. Okulda kimseyle konuşmaz, bir
köşede otururdum. Babamın kaybedilmesi ve yaşadığımız ötekileştirme
bende çok büyük bir etki yarattı.
Hiçbir yerde Kürt olduğumu, nereli olduğumu söyleyemez, babamla
ilgili konuşamazdım. Hepsini sakladım. “Nerelisin?” dediklerinde başka
bir yer diyordum çünkü korkuyordum. Urfalıyım deyince herkes bana
saldıracakmış gibi geliyor. Hep korkutulduk.
"Baban okumanı isterdi"
Şimdi Başbakanın karşında, Galatasaray Meydanı’nda babasının akıbetini soran bir kadın var. Bu dönüşüm nasıl gerçekleşti?
Fotoğraf: Veysi Altay |
Günün şartlarının değişmesiyle de alakalı. Eskiden dışarıda Kürtçe konuşamıyordum ama bu gün istediğim her dilde konuşabilirim.
Asıl dönüm noktam ise lisedeyken oldu. Çok başarılı bir öğrenci iken
babamdan sonra çok başarısız oldum, okul hayatım çok kötü oldu. Lisede
iki sene sınıfta kaldım.
O zaman annem bana babamın okumamı ne kadar istediğini, kendisinin de
benim avukat olmamı beklediğini söyledi. “Okumuş olsaydım o gün
hakkımızı arayabilirdik, okumamamın cezasını çok büyük ödedim” diyordu.
Babamın cezaevinden ağabeylerime yazdığı mektuplarda da hep “okuyun”
diyor.
O anda kafama dank etti. En azından babamın istediğini yerine getireyim dedim.
Liseyi dışarıdan bitirdim. Urfa Haran Üniversitesi’nde Tarih okudum,
şimdi de İstanbul Üniversitesi’nde yüksek lisans yapıyorum. Bitmek
üzere, doktora yapacağım inşallah. Hepsi babamın beni bu şekilde görmek
isteyeceği düşüncesiyle oldu.
Avukat olmaktı amacım ama o zaman bilmiyordum sözel bölüm seçtim, oradan hukuk okunamıyormuş. Belki bundan sonra okuyabilirim.
"Ben korkuyu atlattım"
Cumartesi eylemlerinin hayatınızdaki yeri ne?
Küçükken annem çok Türkçe bilmiyordu, ben biliyordum, onunla birlikte
gidiyorduk bazen. Küçüktüm, çok da anlamıyordum, sadece babamın
fotoğrafının anlamı vardı. O zaman saldırılar oluyordu, bir keresinde
yeni aldığım ayakkabım kaybolmuştu, çok üzülmüştüm. Zaten yokluk
içindeydik
Üniversiteye gittiğimde Urfa’daki eylemlere gitmeye devam ettim.
Teyzemde kalıyordum ve annemle o korktukları için beni bırakmıyordu
teyzem çok. Ama Aziz amcam, “Git” diyordu.
Yaşadıklarından çok korkmuşlar. Hepsine tanık olmuşlar; geliyorlar,
alıyorlar ve gidiyor. Şimdi Faik amcamı da aldılar, KCK tutuklusu. Bu
nedenle çok korkuyorlar.
Ben de diyorum ki; zaten yapmaya çalıştıkları şey bu, korkutmak. Bana
göre korkuların üstüne gitmek gerekiyor. Benim üzerimdeki korku gitti.
Korkuyu atlattım.
Şimdi çocuğum var, 13 aylık henüz. Galatasaray meydanı’na birkaç kez
çocuğumu da götürdüm. Babamın en çok görmek istediği benim çocuğumdur
diye düşünüyorum. Oraya götürmek çok büyük anlam ifade ediyor, onun da
orada olması gerektiğini düşünüyorum.
Son zamanlarda cumartesileri İngilizce kursum olduğu için gidemiyorum
meydana. Ama işlerimi yoluna koyunca daha yakından ilgilenmek
istiyorum.
Hala benim çocukluğumdaki halim gibi kayıplarını söyleyemeyen
insanlar, o meydana gelmeyenler var. Ben İstanbul’da oturup konuşuyorum
ama bizim oralar nasıl bilmiyorum. Hala aşiret var orada ve insanlar
korkuyorlar. Onların da katılımıyla kayıplarla ilgili mücadelenin mümkün
olduğunca geniş kitlelere yayılmasını istiyorum.
" 'Sorumlu' dediğimiz için bize soruşturma açıldı"
5 Şubat 2011’de kayıp aileleri Başbakanla görüştüğünde siz de oradaydınız. Bu görüşmeden beklentileriniz nelerdi, ne kadarı karşılandı?
Umut kıvılcımı oluyor ama genel anlamda bir beklentim yoktu. Çünkü
görüşmenin seçimlerin yaklaşmasıyla ilgili olduğunu, devletin kendi
politik amaçları için kullandığını düşündüm. Cemil Kırbayır ve Tolga
Baykal Ceylan hakkında biraz inceleme yapıldı. Daha sonra Cumartesi
Anneleri’nden hiç bahsedilmedi.
Ki, bizim sorumlularımız vekil adayı oldu. Dönemin Urfa Valisi Tevfik Ziyaeddin Akbulut
2011 seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisi'den (AKP) Tekirdağ adayı
oldu. Biz Tekirdağ’da yaptığımız basın açıklamasında diğer isimlerle
birlikte onun da sorumlular arasında yer aldığını söyledik. Açıklamayı
okuduğum için bana ve sanırım amcama soruşturma açıldı. Bir suç yoktu, bir şey çıkmadı, zaten soruşturma sırf korkutma amaçlıydı.
Çözüm süreci ile ilgili neler düşünüyorsunuz?
Kürt olduğumuz için yaşadığımız baskıları anlatmıştım. Bu konuda
atılan adımları olumlu buluyorum. Bu çok büyük bir mücadeleydi zaten.
Sürecin Faik amcam ile ilgili olumlu bir şeylere yol açması umudum var.
Ancak süreç kayıplarla alakalı değil, devletin kayıplarla ilgili bir
şeyler yapması gerekiyor.
Bizim davalarımızdan hiçbir sonuç çıkmadı şimdiye dek. Her yerde
sorumluların kim olduğunu söylüyor, isimlerini veriyoruz ama
araştırılmıyor.
Babamı almaya gelen konvoyda Sedat Bucak’ın kardeşi Ahmet Bucak vardı
diyorum, sadece ben değilim bunu diyen, bir sürü görgü tanığı var.
Konvoyda olan Ahmet Şentürk Ergenekon davasında yargılandı ama babamla
ilgili yargılanmadı.
Her kayıptan sorumlu bir sürü insan var, devlet bu konuda hiçbir şey
yapmadı, kimse yargılanmadı, kayıplar aydınlatılmadı. Bu süreçte de
aydınlatılacağını düşünmüyorum. (BK/HK)
* Kayıplar Haftası 2013 Söyleşileri