Saturday, March 9, 2013

Mine Söğüt İle Cinsiyetçilik ve İktidar Üzerine – Melis Yalçın




KENDİNİ MAĞDUR HİSSETMEK TEHLİKELİ
Bir iktidara başkaldırmak için önce ona öfkelenmek gerekir. Yazdıklarımla “kabullenme”yi önermiyorum; aksine yüzleşmenin üzerine giderek bir öfke, bir itiraz yaratmayı hayal ediyorum.

Çoğumuz 2003 yılında, Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan ilk kitabı “Beş Sevim Apartmanı – Rüya Tabirli Cinperi Yalanları” sayesinde tanıdık onu. Sıradan insanların sıradan hikâyelerini büyülü bir masal gibi anlatışına hayran kaldık. Üstüne üstlük, olmayacak şeylere inandırdı bizi. Ardından “Kırmızı Zaman” ve diğerleri geldi. Daha da sevdik kocaman gözlü kadını. Konu “8 Mart” olunca da söyleşmeye karar verdik onunla. Cinsiyetçilikten girdik, iktidara gelip dayandık. İyisi mi, ben susayım, siz söyleşimizi okuyun.

İster eğitimde eşitsizlikten diyelim, ister toplumun cinsiyetçi yapısından; edebiyatın bir erkek alanı olduğu su götürmez bir gerçek. Erkek egemen edebiyat ilk bakışta kadın yazarlar için elverişsiz bir ortam gibi görünüyor. Ancak bu durumun kadınlara sağladığı kazanımlar da var muhakkak: Edebiyatta yepyeni bir kadın dili yaratma olanağı gibi. Göz alabildiğine uzanan bir alanda erkek dili hâkim, sürekli kendini yineleyen, yenilenemeyen. Sizce, kadınlar erkek etkisinden kurtulup yepyeni bir düşün dünyası yaratabilir mi?

Yazma ve yaratma alanında “erkek egemenliği” diye dile getirdiğiniz şeyi ben tek başına “iktidar” olarak tanımlamayı tercih ederim. Ve edebiyatın tabiatı gereği “iktidar” karşıtı olması gerektiğini düşünürüm. Sanatçı zaten her açıdan kendi alternatif dilini yaratmakla yükümlüdür ve benim için herhangi bir cinsiyeti yoktur. Ama içerik olarak her türlü sorunu kendine dert edinebileceği gibi kadınlarla ilgili sorunları da hedefine koyabilir. Açıkçası cinsel ayrımcılıkla ilgili bir meselede adaletsiz tarafı “erkek” olarak tanımladığımız zaman, karşısına “kadın”ı koymaktan yana değilim. Cinsiyet sadece cinsellikle ilgili konularda, üremede, sevişmede bir tanım, bir işaret olarak anlam taşır. Yoksa toplumsal roller ya da sorunlar içinde cinsiyeti belirleyici olarak almak bizi meseleyi çözmekten uzaklaştır. Yani kadınların “erkek etkisinden kurtulup yepyeni bir düşün dünyası kurması” diye bir hedef benim için bir anlam taşımıyor. Ancak topyekün, kadını, erkeği, eşcinseli, aseksüeli farketmez, edebiyatçının mevcut iktidarlara kafa tutması gerekir. Edebiyat yılandillidir. Hiçbir koşulda evcilleşmemelidir.

Kadınların edebiyat alanında yaratıcı ve üretken olmaları için neler yapılabilir? “Kendilerine ait bir oda” yeterli mi?

Mağduriyet üzerine yazmak önemli, ama “kendini mağdur hissetmek” tehlikeli. Herkesin içinde yolunu sadece kendisinin bildiği bir “oda” zaten var ve o oda kimse tarafından ona lütfedilmemiş. Yazarın, cinsiyeti ne olursa olsun alternatif de olsa politik söylemlerin hamasetine kapılmadan içindeki o “gerçekten” kendine ait odaya varan yolu bulması yaratıcılık için yeterli sanırım.

Romanlarınızda “iktidar”a karşı çıkıyorsunuz, ancak her satırda hissedilen bir çaresizlik de yok değil. Bu bir yanılsama mı, yoksa gelecekten çok şey beklememeli miyiz?

Sezdiğiniz o “çaresizlik” bir sonuç değil sadece mevcut durumun vehameti. Ben iktidara karşı çıkmak için öncelikle iktidarın gözünden nasıl göründüğümüzü fark etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Mevcut ideolojinin marifeti, insanı şuursuzlaştırmak. Bağımlı birey akılcı düşünemez. Medya yoluyla en ince damarlarımıza kadar şırınga edilen tüketim bağımlılığı bizim tüm ama tüm tercihlerimizi belirlerken bir “umut”tan bahsetmek komik oluyor. O yüzden, bir an önce şuurumuzu yeniden kazanmalı ve ne halde olduğumuzu tüm çıplaklığıyla görmeliyiz ki isyan edebilelim. Bir iktidara başkaldırmak için önce ona öfkelenmek gerekir. Yazdıklarımla “kabullenme”yi önermiyorum; aksine yüzleşmenin üzerine giderek bir öfke, bir itiraz yaratmayı hayal ediyorum. “Gelecekten çok şey beklememeli miyiz,” dediniz ya, inadına, gelecekten “çok” şey beklemeliyiz.

Yarattığınız karakterler arasında en çok ilgi çeken Madam Arthur Bey olmalı. Madam Arthur Bey, sizin deyiminizle bir “kadınadam”. Bizde çağrıştırdıklarının dışında bir anlamı olmalı, nedir bu kadınadam?

Madam Arthur Bey bir iktidar tarifi. Çift cinsiyeti ve ölçüsüz kötücüllüğüyle tekinsiz olan iktidarı; onun gücü algılayışını ve kullanışını simgeliyor.

Son olarak, genç yazarlara -özellikle genç kadınlara ve yazmak isteyip de bundan kaçınanlara- bir tavsiyeniz var mı?

Bana göre, yaratıcılığa giden yol tavsiyelerden ziyade, bağımsızlıktan ve özgünlükten geçiyor. Herkes kendisinin tanrısıdır. Dediğim gibi size bir oda bahşedilmesini beklemeyin. O oda her koşulda var zaten. Siz o odanın yolunu bulun yeter. Marifet bahane tanımaz.