‘Paris Texas ’,
‘Wings Of Desire’ ve ‘Buena Vista Social Club’un yönetmeni, dünyaca ünlü
belgeselci Wim Wenders, gördüklerini fotoğraflarla belgeleyen diğer bir önemli
sanatçı Sebastião Salgado’nun peşine takılarak “The Salt of the Earth” adlı
nefes kesen bir belgesele imza attı. Wenders ayrıca, Rachel McAdams, James
Franco ve Charlotte Gainsbourg’un rol aldığı ve bir aile dramını konu alan
“Everything Will Be Fine”la da birkaç yıllık aranın ardından uzun metraja geri
dönüş yapıyor.
Paris Match’a konuşan Wenders, Salgado ile yaşadığı deneyimi
ve belgeselle kurgu arasındaki tercihini anlatıyor.
Gerçek mesleğinizin yönetmenlikten çok yolculuk olduğunu
söylediniz. Sebastião Salgado’nun hayatına sahip olmak için mi oğlu Juliano’yla
bu belgeseli yapmak istediniz?
Aslında ikimiz de büyük gezginiz. Sebastião’nun kim olduğunu
öğrenmeden önce, sırf fotoğraflarına bakarak, o gezgin ruhunu, yolcuyu
görebilmiştim. Öbür türlü bu göz kamaştırıcı fotoğrafları çekemezdi. Bu
insanlarla yaşamak, madenlerin derinliklerindeki cehenneme inmek, kuzey
kutbunda Eskimo’larla yaşamak anlamına geliyor… Fotoğrafları beni derinden
etkiledi. Bundan neredeyse çeyrek asır önce iki tane fotoğrafını satın
almıştım, oysa o zamanlar kim olduğunu bilmiyordum.
Brezilya’da, Ulusal Park’a çevrilen kendi topraklarında mı
anladınız çevreci kimliğini ve Sebastião’nun kim olduğunu?
Evet. Son otuz yılda gezegenimize bakışımızı, “İnsan Eli” ve
“Exodus” gibi serilerle şekillendiren birinin, son on yılda yaşadığı hayatı
görmek gerçekten çok enteresan. Doğa onun için yeniden bir doğuş gibi oldu.
Balkanlar’da ya da Ruanda’da o kadar çok ölü görmüş ki, insanlığa olan inancı
yok olmuş. Amazon ormanlarına milyonlarca ağaç dikmek ve kendi çiftliğini
tekrardan ayağa kaldırmak ona hayat vermiş, yeniden yaratmış. Eşi Lelia ile
kendilerine “Peki neden süreci tersine çevirip kesilen her ağaç için bir fidan
dikmiyoruz ki?” diyen ilk kişi olmuşlar. Onlardan önce, Tanrı dışında, tropikal
bir orman yaratmak kimsenin aklına gelmemiş.
Siz de, bir fotoğrafçıyla evli olan bir fotoğrafçısınız.
Peki Sebastião Salgado’dan neler öğrendiniz?
Benden çok farklı bir dünyadan geliyor. Önce ressam olmak
istiyordu. Ekonomi eğitimi aldı ve Dünya Bankası’nda çalıştı. Ve 30 yaşında
herşeyi bırakıp hayatına yeniden başladı. Bu bilgi zenginliği sayesinde ve
dünyanın karmaşıklığını bildiği için bu kadar güzel fotoğraflar çekebildi.
Salgado’yu eleştirenler, dramatik durumları
estetikleştirerek insanların yaşadıkları acıları patavatsızca ve ticari
yollarla kullandığını söylüyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Bana da bu tartışma biraz patavatsız geliyor. Bazı savaş
muhabirleri, uçağa biniyor, olay yerinde birkaç gün, bazen birkaç saat kalıyor
ve çok tehlikeli olduğu için geri dönüyor. Salgado ise insanlarla aylarını
geçiriyor. Çok farklı bir yakınlık boyutu. Aynı bir belgeselde olduğu gibi
insanlar onu tanıyor, ona güveniyor. Cehennemi yaşayanlara yakınlaşarak,
onlarla bir ilişki kurarak, kaybolmuş ve çalınmış haysiyetlerini geri veriyor.
Bu cebinizdeki telefonla, çabucak fotoğraflar çekerek yapılacak bir şey değil.
Bu bir estetik konusu da değil. Fotoğraf gerçekleri yansıttığı zaman güzel
olur.
Altı yıldır yeni bir film yapmadınız. Yakın zamanda geri
dönmeyi düşünüyor musunuz?
Evet, montajdan çıkıyorum. 2013 ve geçtiğimiz kış ayları
boyunca, bir yazarı canlandıran James Franco ve Charlotte Gainsbourg’la beraber
Kanada’da “Every Thing Will Be Fine” adlı bir film çektim. On dört yıla yayılan
bir aile dramı…
Belgeseller size ne getiriyor? Soluklanmanızı mı sağlıyor?
Çok belgesel seyrediyorum. Eğer sinemada on salon kurgu film veriyorsa
ve sadece bir tanesinde belgesel varsa ben belgeseli görmeye giderim! Dijital
görüntüler çıktığından beri belgelsel tarzı çok gelişti, hatta baştan yaratıldı
diyebiliriz. Aynı şeyi kurgu için söylemek zor. Bir filmde, yapım aşamasında,
çekimlerde, beklenmedik şeylerin yaşanması hoşuma gidiyor. Bir belgeselci
olarak çok sık kendimizi şaşırtıcı durumlarda buluruz. Bir kurgu yaptığınız
zaman ise, çevrenizde onlarca insan olur ve herşey büyk bir makine gibi
işlemektedir. Belgesel daha çok özgürlük tanır, daha fazla olasılık… Bana göre
belgesel, bugün en çok yaratıcı olunabilecek sinema dalıdır. (ZETE)
Paris Match’tan çeviren Cem Gelgün