"Doğunun
Limanları" bir vakitler Avrupalıların doğuya giriş yaptıkları, tespih
taneleri gibi sıralanan ticaret kentlerine verilen addır. "Doğunun
Limanları" kelime anlamı olarak "Doğunun Merdivenleri" olup,
bazı Akdeniz limanlarına Fransızların taktığı addır.
Olay 1976
Haziranında bir metroda geçmektedir. Yazar, romana tablodaki bir resimden söz
ederek başlamaktadır. Tabloda, deniz ve o maviliğin üstündeki gemi
bulunmaktadır. Yazar, bu tabloya hayran kalmıştır. Metroda bu tabloyu hayran
bir şekilde seyrederken gözleri, son derece ilgi çeken bir adama takılır ve o,
bu adamı takip etmeye başlar. Bu takip neticesinde her ikisi Hubert Hugles
sokağında karşı karşıya gelirler. Yazar, türlü yollarla bu adama yanaşmaya
başlar. Adamın yabancı olduğunu sezer ve ona yardımcı olmaya çalışır. Bu
yardımlaşma sonucunda her ikisi dost olurlar. Adamın amacı, Paris'te
direnişçilerin adını taşıyan 39 cadde veya sokağı gezmektir. Bu arada yazar ile
yabancı arasında koyu bir muhabbet başlar. Yabancı adam, yazarın sorularına da yanıt
vermeye çalışır ve ona, Paris'te dört gün kalacağını söyler. Yazar ile adamın
tanışması, çarşamba akşamına rastlamaktadır.
Yazar ile
olayın anlatıcısı geceyi bir otelde geçirirler. Ertesi gün yazar, ondan kendi
hayat hikâyesini anlatmasını ister. Yabancı adam bunu memnuniyetle karşılar
yalnız, sözünün kesilmemesini yazardan istirham eder. Adamın adı: İsyan. İsyan,
annesinin Ermeni, babasının ise Türk olduğunu söyler. Osmanlı torunu olan
babası aynı zamanda çok zengin birisiymiş. İsyan, Adana'da dünyaya gelmiş ve
daha sonra ailesiyle birlikte Lübnan'a taşınmışlardır. Babasının evliliğinden
annesinin ölümüne kadar olan hayatı bu (birinci) bölümde anlatılmaktadır.
İsyan'ın
söylediklerini yazar defterine not eder ve onun sözünü kesmemeye gayret eder. İsyan,
Kitapdar Ailesi'ne mensup olduğu için aynı zamanda bu ad ile tanınmaktadır. O,
Paris'te geçen öğrencilik günlerinden de söz etmektedir. Ne kadar başarılı bir
öğrenci olduğunu vurgulamaktan da geri kalmıyor. Ayrıca, burada iç dünyasını da
gözler önüne sermektedir.
Kitapdar,
Paris'te Direniş Örgütü'ne girer ve birkaç ay sonra "Özgürlük" adlı
gazeteyi arkadaşlarıyla beraber çıkarır. Son derece mülayim ve kimsenin
etlisine, sütlüsüne karışmayan bir insanın nasıl değiştiğini çok güzel bir
şekilde gözler önüne sermektedir. Kitapdar, bu bölümde üyesi olduğu örgüt için
nasıl çalıştığını anlatmaktadır. 1914-1918'li yıllarda yapılan savaşlardan da
hatırlatmalarda bulunur. Bilinçsiz bir şekilde üyesi olduğu örgütten kendisini
kurtarmayı tasavvur eder. Kendi mahallesine döndüğünde ne kadar ünlü biri
olduğunu komşusundan öğrenir. Namı üniversiteye de yayılmıştır. Yani o, tam
anlamıyla bir kahraman olmuştur.
Yazar üçüncü
bölümde, İsyan'ın hayatı hakkında bazı incelemelerde bulunur. Fakat incelemeden
öte onun anlattıklarıyla yetinerek bunları okuyucusunun, bizlerin, önüne sunar.
İsyan'ın örgütteki lâkabı Bakü (gelecek, ati)'dür. O, gemiyle yaşadığı yer olan
Beyrut'a döner. Limanda, aralarında babasının da bulunduğu büyük bir kitle
tarafından coşkuyla karşılanır. Herkes onu övmektedir. Babası dört yıl zarfında
olan biteni kendisine anlatır. Ailesi dağılmış; annesi, dayısıyla birlikte
Avrupa'ya kaçmış, kız kardeşi de yabancı biriyle evlenmiştir. İsyan, babasına
örgütte tanıştığı kız arkadaşı Clara'dan söz eder.
Yazar, otel
odasında Kitapdar ile baş başadır. Onun söylediklerini kaydetmeye devam eder.
Bu bölümde İsyan, Clara ile olan evliliğinden bahsetmektedir. 1947 yılında
Filistin'in, Araplar ile Yahudiler arasında paylaşılması hâdisesinin gündemde
olduğunu; Clara ile olan evliliklerinin de Yahudiler ile Arapların
kaynaşmalarını sağladığını belirtir. İsyan, gençlik dönemindeki gençlere
nasihatler vermektedir. İnsanın genç iken hiçbir şeyi dert etmediğini belirtir.
Yalnız, yıllar geçince gençlik dönemindeki ateşleri, heyecanları da beraberinde
götürdüğünü dile getirir. Gençlerin gelecekleri hakkında iyi plânlar
yapmalarını tavsiye eder. Ayrıca aile içindeki uyuşmazlıklardan da yer yer
bahsetmektedir.
O, beşinci
bölümde babasının hastalığı dolayısıyla Beyrut'a dönüşünü ve babasının
ölümünden söz etmektedir. Babasının ölümü ve eşinden ayrılışı İsyan'da ruhî
bunalımlara sebep olur. Herkesin deli diye nitelediği İsyan'ı, kardeşi Salem tımarhaneye atar.
Böylece ailedeki tek vâris Salem
olur.
İsyan, otel
odasında bekleyen yazara son akşamının olduğunu söyler. Anlatacaklarının son
olabileceğini de ona hatırlatır. Kardeşi Salem, dört yıl sonra kendisini
ziyarete gelir ve onu eve götürür. Ülkenin zenginlerinden biri olan kardeşi,
bir zamanlar kendisini hapse atmaya çalışanlarla yatıp kalkmaktadır. Hayattan
bıkan, eşine ve kızına kavuşamayan ve deli diye nitelendirilen İsyan, intihar
etmek ister fakat arkadaşı Labo buna engel olur. Labo, şu sözleriyle İsyan'ı
hayata bağlar:
"Ölüme
son çare olarak bakmalısın. Hiç kimsenin seni alıkoyamayacağını bil. Ama ölüme
gidebileceğin için onu yedekte tut; sonuna kadar.
Diyelim ki
gece bir kâbus gördün. Bunun bir kâbus olduğunu bilirsin ve kurtulmak için
başını biraz oynatman yeter. Her şey daha basit, daha dayanılır hâle gelir ve
bir bakarsın en korktuğun şeyden zevk alır olmuşsun. Hayat seni korkutuyorsa,
içini yakıyorsa, en yakınların çirkin maskeler takmışsa...
Hayat budur
de, ikinci kez çağrılacağın bir oyun olduğunu söyle. Zevk verici ve acı
çektirici bir oyun, inanç ve aldatmaca oyunu, maskeler oyunu. Onu sonuna kadar
oyna, ister oyuncu olarak, ister izleyici olarak. İzleyici olman daha iyi,
içinden kolay çıkarsın. "Son Kurtuluş Çaresi" yaşamama hep yardımcı
olmuştur. Elimin altında olduğu için, bu çareye hiç başvurmadım.
Ama ahretin
direksiyonu elimin altında olmasaydı, kendimi tuzağa düşmüş hisseder ve bir an
önce kaçmaya bakardım."
İsyan'ın yirmi
yıllık tımarhane hayatı vardır. Kardeşi son seçimlerde başkan olmuştur. Kızı
Nadya, babasını kurtarmak için girişimlerde bulunur. Nadya, babasını
tımarhanede ziyaret eder ve ona kitap içinde bir mektup verir. Bu mektup
İsyan'ı ikinci kez hayata bağlar. O, buradan kurtulma hayallerini kurar. Nadya
ise çalışmalarına aralıksız devam eder. Direnişçilerin eylemlerinden sonra
İsyan, tımarhaneden kaçar, eski arkadaşı Bertrand'ı görür ve ondan Clara'nın
adresini alır.
Bu son günde
yazar ile İsyan vedalaşırlar. İsyan, Clara ile Horloge Rıhtımı'nda buluşacağını
ona söyler. Yazar ise rıhtımın tam karşısında bulunan bir kafenin birinci
katında oturup onların buluşacakları anı beklemeye başlar. Yazar elindeki
dürbün ile İsyan'ı gözetler. Sonunda beklenen an gelir. Sevdiğinin yani
Clara'nın karşıdan geldiğini gören İsyan'da titremeler başlar. Yazar, Clara ile
İsyan'ın buluşmalarına şahitlik eder. İsyan ile Clara uzun bir müddet
birbirlerine sarılı kalırlar. Bu durum karşısında çok etkilenen yazar, göz
yaşlarını tutamadığını ve hüngür hüngür ağladığını da itiraf eder.
Amin Maalouf
Kimdir ?
1949'da
Beyrut, Lübnan'da doğdu. Ekonomi ve toplumbilim okuduktan sonra gazeteciliğe
başladı. Lübnan'da iç savaşın çıktığı 1975'e kadar Lübnan'da gazetecilik
yaptı. Bu tarihte Paris'e göç etti. Yazar halen Paris'te yaşamaktadır. Çeşitli
yayın organlarında yöneticilik ve köşe yazarlığı yapmış olan Maalouf, bugün
vaktinin çoğunu kitaplarını yazmaya ayırmaktadır.
Yapıtlarında
çok iyi bildiği Asya ve Akdeniz çevresi kültürlerinin söylencelerini başarıyla
işleyen Maalouf, 1983 yılında yayımlanan ilk kitabı Arapların Gözüyle Haçlılar
(Les Croisades vues par les Arabes) ile tanındı. Bu kitap, çevrildiği dillerde
de büyük bir başarı kazandı. 1986'da yayımlanan ve aynı yıl Fransız - Arap
Dostluk Ödülü'nü kazanan ikinci kitabı ve ilk romanı Afrikalı Leo (Léon
l'Africain) bugün bir "klasik" olarak kabul edilmektedir.
Maalouf'un
1988'de yayımlanan ikinci romanı Semerkant (Samarcande) da coşkuyla karşılandı
ve pek çok dile çevrildi. Maalouf'un sonraki kitapları da yine roman
tarzındaydı: 1991'de yayımlanan Işık Bahçeleri (Les Jardins de Lumiére) ve
1992'de yayımlanan Beatrice'den Sonra Birinci Yüzyıl (Le premier siècle après
Béatrice).
Amin Maalouf,
1993'te yayımlanan romanı Tanios Kayası (Le Rocher de Tanios) ile Goncourt
Akademisi Edebiyat Ödülü'nü kazandı. 1996'da Doğunun Limanları (Les Echelles du
Levant) adlı romanı ve 1998'de ise Ölümcül Kimlikler (Les Identités
Meurtrières) adlı deneme kitabı piyasaya çıktı. Maalouf 2000'de Yüzüncü Ad -
"Baldassare'nin Yolculuğu" (Le Périple de Baldassare) adlı romanını
yayımladı.
Ayrıca 2002'de
opera için yazdığı ve Finlandiyalı müzisyen Kaija Saariaho'nun bestelediği
Uzaktan Aşk (L'Amour de loin) Maalouf'un ilk librettosudur. 2004'de yayımlanan
Yolların Başlangıcı (Origines) adlı romanından sonra, 2006 yılında Adriana
Mater adlı ikinci librettosunu yayınladı.
Kitaplarında
genellikle doğuya ait öğeleri çok iyi işlemektedir. Doğuya ait gelenek ve
görenekleri kitaplarında mutlaka tanıtır. Bir çok kitabında Osmanlı-Türkiye
üzerine yorumlara da rastlanmaktadır. Kitaplarında doğu halklarının neden geri
kalmış olduğu konusunda sürekli analizler ve tespitler yapmaktadır. Doğu
halkları ile ilgilenen kişilerin mutlaka okuması gereken kitaplardır bunlar.
Kitapları roman tarzında yazılmış da olsa sosyolojik temalar kitaplarında
sürekli olarak işlenir.
Kitapları
Türkiye'de YKY tarafından yayımlanmaktadır.