Fikret Başkaya
ile üniversite ve ‘Özgür Üniversite’ üzerine söyleşi
Ahmet Çelik,
yıllardır Özgür Üniversite ile alternatif bir eğitim modelini sürdüren Fikret
Başkya ile 22 Ekim’de yeni derslerine başlamadan önce ABC Gazetesi için bir
söyleşi yaptı.
Ahmet Çelik: Özgür
Üniversite’de güz dönemi, sizin, ‘Yaratıcı ütopya zamanı: Kapitalizm dahilinde
insanlığın bir geleceği yok” başlığını taşıyan dersinizle 22 Ekim Cumartesi
başlıyor. İsterseniz genel bir giriş yapalım: Bir kurumun üniversite adını hak
edebilmesi için nasıl olması gerekiyor? Üniversite’nin devlet aygıtının diğer
kurumlarından ne gibi bir ayrıksı özelliği olması gerekiyor?
Fikret
Başkaya: Bir kere üniversitenin özerk olması gerekir. Özerklik olmazsa
olmazdır. Veya şöyle de denebilir: Özerk değilse, üniversite değildir. Zira,
bilimsel bilgi üretimi emir-komuta zincirinde, bildik bürokratik çerçeve
dahilinde mümkün değildir. Kendi kendini yönetemeyen bir kurumun, kapısında
üniversite yazıyor diye üniversite sayılması gerekmez. Tabii bu üniversite
üyesinin de bir “memur olmamasını” varsayar. İkinci olarak işim üniversite
üyesini angaje eden
bir yanı da vardır: Üniversite üyesi bilim namusuna, entellektüel dürüstlüğe
sahip değilse, o kurum özerk olamaz ve üniversite tanımına uymaz. Bu da
üniversite üyesinin ‘ayrıksı’ özelliğine gönderme yapar. Kaldı ki, bu sadece
üniversite üyesi için değil, az-çok öğretmen için de öyledir. Zira öğretmenlik
her hangi bir meslekten farklı olmak zorundadır. Öğretmenin öğrenmeyi, öğretmeyi
ve öğrenciyi sevmesi gerekir. Değilse o öğretmen değil bir “gardiyandır”.
Öğrenmeyi sevmeyen de, ne öğretmeyi ve ne de öğrenciyi sevebilir…
Ahmet Çelik: Özerlik
derken kime karşı özerklikten söz ediliyor?
Fikret
Başkaya: Devlet ve sermaye karşısında özerklik. Daha genel olarak da güç
ve iktidar odakları karşısında özerklik.
Ahmet Çelik: O
zaman üniversite açılışlarının cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar, vb.
tarafından yapılması saçma değil mi?
Fikret
Başkaya: Bir siyasetçinin bir çimento fabrikası, bir yol veya köprü
açılışına katılması normaldir ama üniversite açılışına katılması asla kabul edilebilir
değildir. Üniversite açılış dersi ekseri ya o üniversitenin en yaşlı ve saygın
bir üyesinin, ya da parlak bir genç akademisyenin önemli bir toplumsal soruna
dair verdiği dersle açılması gerekir. Siyasetçilerin açılış yapması
üniversitenin inkârıdır. Zira, orası sivil savunma genel müdürlüğü gibi bir yer
değildir.
Ahmet Çelik: Birinci
vazgeçilmez koşulun özerklik olduğunu söylediniz başka neler gerekiyor ki, bir
kurum üniversite sayılabilsin?
Fikret
Başkaya: İkincisi, üniversitenin kendine uygun/göre bir üslubunun ve
geleneğinin olması gerekir. Bu onun “ayrıksı’ niteliğinin bir sonucudur.
Üçüncüsü, üniversitenin kendini savunabilmesi gerekir. Tabii kendine mahsus
yöntem ve araçlarla… Topla, tüfekle, füzeyle değil. Ve dördüncüsü,
üniversitenin toplumdaki özgürleşme mücadelesiyle kavuşması/örtüşmesi gerekir.
Aksi halde toplum sorunlarına yabancılaşmış bir kurum üniversite sayılamaz.
Ahmet Çelik: Bu
saydığınız koşullar karşısında “reel üniversitenin” durumu nasıldır?
Fikret
Başkaya: Reel üniversite bu koşulları hiç bir zaman karşılamadı. Bu yüzden
de realite ile retorik arasında hep bir uyumsuzluk söz konusudur. Üniversiteler
aslında egemenlik üreten devlet kurumlarıdır. Oysa, üniversitelerin ‘her türlü
düşüncenin, özgürce ve sınırsız bir şekilde tartışılabildiği, evrensel bilimsel
bilgi üretilen, her zaman toplumun bir kaç adım önünde kurumlar olduklarına’
dair bir tevatür üretilmiştir. Bu külliyen yalandır. Üniversiteler her türlü
düşüncenin tartışıldığı, özgür düşüncenin filizlenip, geliştiği kurumlar değil,
özgür düşüncenin boğulduğu kurumlardır. Türkiye’ye bak anlarsın! Her zaman
egemen sınıfın ihtiyacı olan egemen ideolojiyi (bizde resmi ideoloji) üreten,
yeniden üreten ve yayan kurumlardır. Egemenliğin ideolojik bekçileridir. Fakat,
işlevleri sadece ideolojik alanı angaje etmez. Sanayinin, ticaretin ihtiyacı
olan ‘yetişkin emeği’, devlet kadrolarını da yetiştirirler. Fakat şimdilerde
üçüncü bir eşik daha aşılmış görünüyor: Artık, kapsamlı özelleştirmelerle, üniversiteler
tam birer kapitalist işletmeye, bildik ticarethanelere dönüşüyorlar ki, ortada
üniversite adına yakışır bir şey yok demektir.
Ahmet Çelik: O
halde sadede gelirsek, Özgür Üniversite bu “reel duruma” bir tepki olarak doğdu
mu demek lâzım, yada Özgür Üniversite’nin kuruluş amaçları ne idi?
Fikret
Başkaya: Türkiye’de boğucu, bağnaz bir resmi ideoloji ve resmi tarih
dayatılmış durumdadır. Bir kere remi tarihi ve resmi ideolojiyi teşhir etmek
gibi bir amacımız vardı. Zira, resmi ideoloji entelektüel/bilimsel yaratıcılığı
dumura uğratıyor. Resmi ideolojinin geçerli olduğu yerde bilim yeşermez. Orada
özerk kurumlara, özgür düşünceye yer yoktur. İkinci amaç, Türkiye’deki köklü
‘Avrupa-merkezli ideolojik yabancılaşmaya’ dikkat çekmekti. Zira resmi ideoloji
Avrupa-merkezli ideolojik yabancılaşmaya da dayanıyor. Üçüncüsü, son dönemde
“neoliberalizm” denilen emperyalist saldırı ve kuşatma karşısında bir karşı
duruş oluşturma amacı vardı; ve nihayet, bir taraftan neoliberal saldırı, diğer
yandan Sovyet Sisteminin çökmesi, komünist toplum ütopyasını ve perspektifini
zayıflatmıştı. Ütopyanın yeniden canlandırması gereği de kuruluş amaçlarındandı
diyebiliriz…
Ahmet Çelik: Özgür
üniversite nasıl işliyor, finansman nasıl sağlanıyor, bildik kurumlardan ne
farkı var?
Fikret
Başkaya: Çok önemli farklar var tabii. Özgür Üniversite özerlikten
de ötede tam bağımsızdır. Her şeyine kendi karar verir. Hiç bir dış baskıya
veya etkiye tabi değildir. Sınav yoktur, diploma yoktur. Diploma yok zira,
burjuva toplumunda diploma insanlar bir şey bildikleri için verilmez, tersine
diplomaları olduğu için bir şeyler bildikleri varsayılır. Tabii bir belge
isteyen olursa, “Eski öğrencimiz olmuştur” diye bir belge veriyoruz. Oraya
gelenler bir meslek edinmek için gelmiyor, bilgiyi paraya çevirme amacı yoktur.
Bize gelenler, “hayatımı nasıl kazanabilirim?.” sorusunu değil, “hayatımın
anlamı ne olacak?” sorusunu soranlardır. Özgür Üniversite gönüllülük esasına
göre işleyen bir kurumdur. Orada ders veren, seminer yapan, konferans veren,
yazı yazan, çeviri yapan bunu gönüllü olarak yapar. Gerekirse cebinden katkı
bile yapar. Öğrencilerden çok küçük bir katkı payı alınır. Onunla kira,
telefon, doğal gaz, elektrik faturaları ve bir de sekretere mütevazı bir ödeme
yapılır.
Ahmet Çelik: Son
olarak, geride kalan dönemde ‘Özgür Üniversite neyi kanıtladı’ desem nasıl
cevap verirdiniz?
Fikret Başkaya:
Aslında zahmet edip, Özgür Üniversite’nin Kuruluş Bildirgesi’ni okumanızı
öneririm. Bu gün gelinen aşamada bilimsel bilginin ezilen ve sömürülen sınıflar
(Büyük İnsanlık densin) tarafından üretilmesi ve onların hizmetine sunulması
hayatî önem taşıyor. Zira, mevcut kurumlar tam birer gericilik yuvası haline
gelmiş bulunuyorlar. Elbette bu eskiden matahtılar anlamına gelmez. Eleştirel
bilgi/eleştirel düşünce elbette her zaman önemliydi ama hiç bir zaman bu kadar
önemli olmamıştı. Zira, insanlık ve uygarlık tehlikeli bir kavşağa gelip
dayanmış bulunuyor. Bizi bu durumdan çıkaracak olan eleştirel düşünce,
eleştirel bilgi ve eleştirel düşünceye dayalı eylemdir. Onun için acilen,
devletten ve sermayeden bağımsız eleştirel düşünce odaklarına, sıra dışı
öğretim kurumlarına ihtiyaç var ve bu mümkün. Zira, Özgür Üniversite geride
kalan dönemde, devletten ve sermayeden, güç ve iktidar odaklarından ‘tam bağımsız’
öğretim kurumlarının, eleştirel düşünce odakmarının mümkün olduğunu kanıtlamış
bulunuyor.